Temel yanlış…
Cumhuriyet kurulurken sanayi devriminin ileri aşamasına köylülük üzerinden bağlanma gayreti içindedir. Bu imkânsız ve gerçek dışı bir hedeftir.
Dün 23 Nisan’dı…
Türkiye Büyük Millet Meclisi bundan 103 yıl önce açıldı…
Aradan geçen yüzyılı aşkın bir süreye rağmen parlamento, cumhuriyeti demokratikleştiremedi…
Demokrasiyi bırakın, Anayasa’nın 10. maddesi hayata geçemedi…
Hala “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit” değil…Türkiye’de “Türk, Müslüman, Sünni ve erkek” olmayan vatandaş sayılmıyor…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” çıkışı bu açıdan çok sarsıcı oldu. Çünkü resmi vatandaşlık paradigmasını değiştirmek için devrimci bir adım attı.
Ama siyasette mezhep, ekonomide soğan tartışmasından öte geçemedik.
xxxxxx
Cumhuriyet, yeni bir kimlik ve farklı bir siyaset inşa eder.
Rejimin yayın organı Hakimiyet-i Milliye’dir.
Yeni siyasetin, yeni kimliğin topluma sunulması, tanıtılması ve benimsetilmesi Hakimiyet-i Milliye gazetesi üzerinden gerçekleşir.
Daha önce de vurguladığım gibi Prof. Dr. Hayati Tüfekçioğlu’nun akademik çalışmalarından biri, yeni harflerle yayınlanan Hakimiyet-i Milliye’nin 13 aylık yayınıdır. Yeni rejimin niteliğini ve rejimin inşasında bu gazetenin rolünü incelemiştir.
xxxxxx
Tüfekçioğlu, Cumhuriyet’in “devletin toplumsal temeline köylülüğü” yerleştirdiğini anlatır:
“Batıcılık siyasi bir tercihtir. Ama ortada bir de devlete yeni bir tarihsel ve toplumsal temel oluşturulması sorunu durmaktadır.
İşte bu çerçevede Orta Asya Türk tarihine ilgi doğacaktır.
Yeni devletin tarihsel temelleri Türkçülük adı altında Osmanlı atlanarak burada aranacaktır. Aynı çözüm yeni devletin toplumsal temeline köylülüğü yerleştirecektir.
Bu anlayışa göre Türkler Orta Asya menşeli kültürlerini Osmanlı içinde Anadolu halkı vasıtasıyla korumuş ve sürdürmüşlerdir. ‘’
xxxxxx
“Böylece bir yandan Orta Asya tarihine yönelik tartışmalar başlarken diğer yandan ise yeni kimliğimizin temeline Türkçülük yerleştirilip, Türkçülüğün de Anadolu köylüsü vasıtasıyla kimliğini sürdürdüğü görüşünden hareketle Türkiye Cumhuriyeti’nde bakışlar köye yönelecektir.
Köylerde masallar derlenip, maniler toplanıp, atasözleri araştırılarak Orta Asya uzantısı kültür unsurlarına ulaşılmak istenirken bir yandan Batı tercihi sebebiyle Batı medeniyetinin temelleri araştırılacak ve Batılı bir yaşam gündeme gelecektir.”
xxxxxxx
“….. Ayrıca köy ve köylülük Osmanlı uygarlığının dışında görüldüğü için kolayca Batı uygarlığı ile işbirliği yapma imkanına sahip olma gibi bir özellik ve önem de taşımaktadır.
Bu özellik ve öneminden dolayı artık Anadolu köylerinde Orta Asya kültürünün uzantıları aranmaktadır. Yeni kimlik bunlar üzerine temellendirilecektir.
…..Köycülük Türk düşüncesinde ve edebiyatında geniş şekilde tartışılan bir konu olmuştur. Türk toplumunda köye ilgi yalnızca bununla da sınırlı kalmamış sosyolojimizin de önde gelen ilgi sahalarından biri olarak karşımıza çıkmıştır. Köy Enstitüleri ise söz konusu politikaların oluşturduğu bir kurum olarak günümüzde de tartışma dışına düşmemiştir.’’
xxxxxx
Hakimiyet-i Milliye’de en çok yer alan konulardan biri köydür…
Köye Avdet (29 Ağustos 1929), Köy Yollarında, (13 Eylül 1929), Köyde İhtiyarlar (15 Eylül 1929) başlıkları ile hep bu konular işlenmektedir:
Hakimiyet-i Milliye’nin birinci sahifesine tarlada otlar içinde yatan bir inek resmi konulmakta ve altında “Türkiye’nin her köşesinde bu manzaranın görülmesi” (2 Temmuz 1929) gerektiğinden söz edilmektedir.
Yeni toplumun büyük zenginlik kaynağı köylüdür…
xxxxxx
Eski kimliğin tasfiyesi ile gündeme gelen Türkçülük, öztürkçecilik, köycülükle yeni kimliğin tarihsel ve toplumsal temelleri oturtulmaya çalışılmaktadır.
Fakat asıl tercih Batıcılıktır.
Ancak Cumhuriyet kurulurken Batı sanayi devrimini tamamlamış, sanayi işçiliği toplumun en etkili gücünden biri olmuş, kentler yaşamın dinamosu haline dönmüştür…
Cumhuriyet ise sanayi devriminin ileri aşamasına köylülük üzerinden bağlanma gayreti içindedir.
Bu imkânsız ve gerçek dışı bir hedeftir.
xxxxxx
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 103. Yıl dönümünde sanayi devrimini köylülük üzerinden yakalama gayretinin bütün zafiyetlerini ağır bir şekilde yaşıyoruz…
Demokratikleşemedik…
Birey doğmadı…
Temel hak ve özgürlükler hala yabancı madde gibi, içselleştirilmekten uzak…
Siyaset kurumu ırk, din, mezhep üzerinden siyaset yapmaya çok iştahlı.
Adıyaman’da provokasyon, Sultanahmet Camii avlusuna kürsü kurdurup siyasal düşmanlık üretmek, modern bir toplumda yaşanmayacak ilkel skandallar.
xxxxxx
Ne yapılabilir?
Cumhuriyet’in bu yanlış tercihi nasıl onarılabilir?
Bir şansımız var… Dünya sanayi sonrası döneme geçiyor, bu evrede bizimki gibi sanayi devrimini ıska geçmiş toplumlara da yer bulunuyor.
Türkiye’nin coğrafi konumu, Avrupa pazarına olan yakınlığı, büyük nüfusu, toplumsal enerjisi bize bu imkânı tanıyor.
Yeni dünyaya katılabilmemiz için öncelikle iki temel gereklilik duruyor karşımızda: Birincisi çağdaş üretim teknolojisini ve knowhow’ı buraya taşımak, ikincisi bir daha bozulmayacak biçimde hukuki bir yapı oluşturmak.
Bunları gerçekleştirebilirsek Türkiye çağdaş dünyanın güçlü ve saygın bir parçası haline gelir, her ırktan, her dinden, her mezhepten insanlarımız özgür, güvenli ve zengin olarak yaşar.
“Milli ve yerli” gibi içi boş, anlamsız sloganlar yerine “evrensel” olmayı hızlandırmamız, gelişmiş dünyaya kapılarımızı kapamak yerine o dünyayla bütünleşmemiz gerekiyor.
Yoksa Kılıçdaroğlu’nun radikal adımına rağmen “mezhep ve soğan” tartışarak çürüyüp gideceğiz…