Köşe Yazarlarımız

ARZUYLA BAŞLAMAK






Arzu sözcüğünü duyunca ilk olarak aklınıza ne gelir?

Arzu konusunda birçok insanın kafası karışık gibi görünüyor. Cinsel arzuyu, iktidar ve sahip olma arzusunu, yıkma ve tüketim arzusunu birbirine karıştırıyorlar.

Adı Arzu olan 5 tane kadın tanıyorum. Neden sadece kadın ismi olarak kullanılıyor Arzu? Neden adı Arzu olan hiç erkek yok? Dişil bir şey midir arzu? Sadece dişilere mi yakışıyor? Tehlikeli ve kışkırtıcı bir isim olduğuna inanıyorum. İsimler sözlüğündeki en tehlikeli, en kışkırtıcı ismi belki de.

Her fırsatta söylüyorum, yazıyorum. İnsanla ilgili her şeyin temelinde arzu ve korku var.

Çeşit çeşit arzular, çeşit çeşit korkular. Attığımız her adımı, en önemli seçimlerimizi, hayallerimizi ve rüyalarımızı bu arzular ve korkular belirliyor. En güçlü iki arzu: Hayatta kalma arzusu ve cinsel arzudur.

Aşk ve sevgi, arzu ve korkudan sonra gelir. Aşk ve sevgi, arzuyu da korkuyu da yatıştırır. İşte en çok da bu nedenle ihtiyacımız var aşklara, ilişkilere, birbirimize.

Peki, aşkın yüzde kaçı arzudur?

Tabii ki kültürden kültüre, kişiden kişiye değişir bu. Aşkın sadece duygudan oluştuğunu zannedenler, aşkın acı çekmekten başka bir şey olmadığı sonucuna varıyorlar ve acı çekiyorlar.

Hepiniz biliyorsunuz ki, kadınlar için önce duygu, sonra arzu gelir. Genel olarak erkekler içinse bunun tam tersi. Anlaşmazlık, uyumsuzluk, hatta bazı durumlarda sorun ve çatışma tam da burada başlıyor galiba.

Fazla duygu, abartılmış duygu Yakın Doğu’ya özgüdür daha çok. Batı’daysa duygu, düşünceyle, arzuyla dengelenir. Bizim kültürde duygunun arkasına saklanıyor arzu, örtünüyor, maske takıyor.

Duygular gibi arzuların da ifade edilmesi gerekirken baskılanıyor. Utanç duyuyoruz arzularımızdan. Açık arzudan, arzunun ifadesinden rahatsızlık duyuyor çoğunluk. Duygular serbest bırakılıyor ama arzular bastırılıyor. Bastırılan arzular, duyguları da olumsuz yönde etkiliyor sonuç olarak.

Sonra da psikologlarda şifa deva aranıyor. Arzularını bastıran, boğan, aşırı duygusal ve bundan dolayı kırılgan insanlarla anlaşamıyorum oldum olası.

Duyguya karşı arzuyu öne çıkartıyorum tepki olarak.

Ortam uygunsa eğer, bir takım arzu ifadelerini kullanarak onları utandırmaya, kışkırtmaya, hatta rahatsız etmeye kadar götürebiliyorum işi.

Müslüman olmadığını, ateist, budist, paganist, nihilist veya her neyse olduğunu söylüyor Kıbrıslı-türkler, ama Müslümanlar gibi mahremliğe inanıyorlar ve gündelik yaşamlarında çelişkili bir durum yaratıyor bu. Toplumsal kültürel kodlar bir yana, şiir ve sanatta mahrem diye bir şey yoktur.

Mahrem denilen şey sansür, kısıtlama ve baskıdır. Türkiye’de, Almanya’da ve İngiltere’de yaşadım. Birçok kültürden insanla tanıştım, düşüp kalktım, uzun veya kısa ilişkiler yaşadım. Ve gördüm ki en olgun ve mutlu insanlar duygu arzu dengesini kurabilmiş insanlardır.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu