İtaatin Türleri
Ülke koşullarının bizi sürüklediği sosyal ve politik yozlaşmanın pandoranın kutusu gibi dışa vurması ve bunun üzerine ortaya çıkan yakınmaların akla getirdiği düşünceler bana anarşizmin ilk düşünürlerinden William Godwin’i hatırlattı.
“Dünyadaki yozlaşmanın nedeni olan kötülüklerin temel kaynağı yerleşik yönetim biçimleri ve kurumları olan devletin kendisidir” diyordu Godwin.
“Siyasal otoritenin dayandığı en uygun temel nedir ve bizi siyasal olarak itaat etmek zorunda bırakan etmenler nelerdir?” sorusundan yola çıkarak itaat etmenin türleri üzerine fikirler üretiyordu. En etkileyici saptaması da şu olmuştur: “Her iradi eylem bir itaat eylemidir; eylemi gerçekleştirirken bazı fikirlere riayet ederiz, bunlar bazı güdü veya istekler tarafından yönetilirler”
İçinde bulunduğumuz koşullara –olmak istediğimiz kişi gereği– bir yandan uyum sağlamak bir yandan da itirazcı hallerde bulunmak çok sık rastlanan ikircikli bir kişilik örneğidir.
Bunun da nedeni onulmaz bir tutkuyla statülere olan bağımlılığımızdır. Bir yandan sözüm ona muhalif görünmek diğer yandan da koşulların imkânlarından faydalanarak ve iktidarların da rızasını alarak kariyer yapmak derin bir kişilik yarılmasının göstergesidir.
Bu durumda Goldwin’in sözünü ettiği itaat etme türleriyle karşılaşmak kaçınılmaz olacaktır elbette. Statüler adına sırf kendi yolumuzu açacağız diye belli itaat eylemlerini gerçekleştirmemiz aslında bizi ileri götürecek olan özgür düşüncelerimizden kopmamızı getirir.
Peki, buna karşı direnen kaç muhalif var aramızda? Sanırım sorgulanması gereken en önemli nokta da burasıdır.
Devletin sunduğu imkânlarla statü ve yetki kuşanan bireylerin devletin istediği gibi bir kişilik tasarımına karşı koyma konusunda ne kadar direnebilirler?
Üstelik sözünü ettiğimiz devlet bir yığın savaş suçu üzerine kurgulanmış, sömürgecinin kullanım kılavuzuna göre tasarlanmış bir devletse…
Devletin idamesi adına tam da her şey “normalleşmeye” yüz tutmuşken ortaya çıkan bu “skandal” tanımlı olaylar hangi faydayı gözetiyor? Sistemin önce itibar kazandırarak yetkilendirdiği kişiler şimdi itibarsızlaştırılarak bir “temiz eller” operasyonu gibi gösteriye sunulması hangi amaca yönelik şekil alıyor?
Aslında tuhaf olan bu gibi olayların olması değil, bu gibi olayların olmadık bir anda gün yüzüne çıkmasıdır.
Utulmamalıdır ki bu sistemin içinde kendine statü edinme arzusuyla yanıp tutuşan hiç kimse bu sarmalın dışında değildir. “Ahlaklılık tamamen neticeye ilişkin bir görüşe dayanır; kendi durumuna ilişkin en büyük faydaya olanak sağlayacak kişi gerçek anlamda erdemli bir kişidir” diyordu yine Goldwin.
Erdemli kişilerin, içinde bulunduğu topluma yönelik faydalı olma çabası, sadece kendi çıkar odaklarını koruyan şahısların baskılarıyla yok sayılırken nasıl bir toplum yapısı ortaya çıkabilirdi? Erdem mi? İtaatin iti olanların asla kavrayamayacağı bir kavram…
İtaatin ödülü güzel olurdu ama itibarsızlaşmayı da aklımızın bir yerinde tutsak daha iyi olurdu…