Bulaşık Milletler Adası!
Çocukken şenlikli bir mahallemiz vardı…
Götümüzde bir şort, ayağımızda altı delik bağcıksız bir potin, kendi icadımız oyuncaklarla oynardık…
Anamızdan aşırdığımız askıdan ve yassı don lastiğinden yay ve ok, eski bisiklet lastiklerini kesip bağlayarak, bir tahta ve çamaşır maşası ile tüfek yapardık…
Kırık süpürge değneğinden lingiri, yarım tuğlalardan balluga, bez parçalarından da top yapardık…
En popüler oyunumuz ise kovboy ve kızıl derili savaşıydı, fakat ne hikmetse her iki tarafın da düşmanı ne kovboy, ne de kızıl deriliydi…
Düşman ille de Rum olacaktı, kovboy için kızıl derili düşman Rum’du, kızıl derili için de düşman kovboy yine Rum’du…
Bu savaşlardan kafamda üç adet delik ile gazi unvanım var…
Mahalle çok hareketliydi, Çingo dayı at arabasında teneke ile su satar, Lambasuyucu Ali dayı lambasuyu dağıtır, islim tamir eder, ayakkabı tamircisi Hasan Çiçi kapı önünden geçenlere “Deh more deh” diye bağırırdı…
Boyacı Salahi dayı her gün iş dönüşü Solex motoru ile geldiği babamın meyhanede bir dikişte bir büyük KEO birayı içer, yoluna devam ederdi…
Bizim gettomuz surlar içiydi, Arabahmet’de büyüdük…
Sarayönü, Lokmacı barikatı, Çetinkaya üçgeni…
Barikatlar, variller, kum torbaları..
Polisler, mücahitler, inzibatlar…
Hisar altında oynar, burcun üzerindeki UN yazılı mavi renkli çinko barakayı, içerisinde torbalar dolusu un saklanan bir yer zannederdik…
Mavi bereli askere ve barakanın üzerindeki mavi bayrağa anlam veremezdik…
Ara sıra kaçamak gittiğimiz Ledra Palas otelinin çevresi bizim için başka bir gezegendi…
Güzel arabalar, şık insanlar görür, otelin havuzunda yıkanan kalabalığı seyrederdik…
Otelin giriş kapısında asılı çeşit çeşit renkli bezleri, gelen arabaların kapısını açan sünnet kıyafetli adamları ve bize garip garip bakan sarışın çocukları hiç unutmadım…
Dönüş yolunda futbol sahası ile Ledra Palas otelin arasında bulunan ağaçtan halep fıstığı koparır, eve dönene kadar yer bitirirdik…
Bitirmek zorundaydık, çünkü annelerimiz tarafından bize yasak konulan bölgeye gittiğimiz anlaşılırsa dayak kaçınılmazdı…
Gettonun dışına çıkmak, hele de Ledra Palas otele gitmek kesinlikle yasaktı…
Bu küçücük adada şimdi sınır varsa, o zaman da getto sınırı vardı…
Doğudan Bandabuliya, Batıdan ise Ledra Palas barikatı son sınırdı…
6 yaşındaydık, şimdi 60 olduk, ne sınırlardan kurtulabildik, ne askerlerden, ne bölünmeden, ne de bayraklardan…
Kum torbaları, dikenli teller, variller ve sınırlar birer sadık sevgili gibi hiç hayatımızdan çıkmadı…
Aramızda kara kedi gibi hep bu “Un stoklayan” mavi bereli, sarışın askerler vardı, hala daha var…
Sonradan öğrendik onların Birleşmiş Milletler askerleri olduğunu…
Nenemin dili dönmez, onlara “Bulaşık Milletler” derdi…
Ne bilirdik biz çocukken “Bulaşık Milletleri” veya başka milletleri…
Bir üstün ırk(!) biz Türkleri bilirdik, bir düşman pis(!) Rumları, bir de bizim mahallede yaşayan pis(!) Ermenileri…
Onlar bizim gözümüzde zaten insan değildi…
Oysa ilk defa bir Rum çocuğu gördüğümde anneme;
“Onlar da bize benziyor, ben de Rum muyum” diye korku ve üzüntü içerisinde sormuştum…
Bir de Ledra Palas otelde gördüğümüz sarı saçlı çocuklar, adamlar ve kadınlar vardı…
Bizden büyük bir abimiz onlara “Coni” diyordu…
Yani onlar Coni milliyetindendi ve onlar zaten bizim için uzaylıydı…
İlkokulda öğrendik milleti, bayrağı, ülkeleri ve “Bulaşık Milletleri”…
O zaman anladım otelin giriş kapısında asılı çeşit çeşit renkli bezlerin “Bayrak” olduğunu…
Oysa iki tane bayrak bilirdik biz, biri kırmızı beyaz, biri mavi beyaz… Bir de uncuların mavi bayrağı vardı anlamadığımız… Ara sıra üzerinde Kıbrıs haritası olan bayrağı da görür, Rum izcilerinin oymak bayrağı sanırdım…
Aradan 50 sene geçti, “Bulaşık Milletler” adasında bayraklar çoğaldı…
7 kocalı fahişe Afrodit’e, 7 değişik bayrak, seç, beğen, al…
Parmak hesabı yapın, siz de bulacaksınız…
Yıl 1972, bir gün bizi topladılar, öğretmenimiz dedi ki “Çocuklar bir yerlerden mersin dalı koparın, yarın Ledra Palas barikatında BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’ı karşılama törenine gideceğiz”…
Hade oğlum, al da bozdur şimdi…
BM ne?
Genel sekreter Kurt Waldheim kim?
Mersin dalı ne alaka?
Biz niye gidiyoruz?
O gün bu gündür, yani tam 50 yıldır bizim jenerasyon BM’nin bütün Genel Sekreterlerini, onların atadığı Kıbrıs özel temsilcilerini, isimlerini, milliyetlerini ve görev sürelerini ezbere bilir…
“Bulaşık Milletler” hayatımıza bir girdi, giriş o giriş…