InstagramKöşe Yazarlarımız

Deja vu






Şaşırdım mı Ziya Öztürkler’in intihallerine?
Hayır, hem de hiç.

Çünkü akademik ahlaksızlığın bu memleketin yüksek öğretim sektörünün temel taşlarından biri olduğunu yıllardır çok iyi biliyorum. Yine de hakkını vermeliyim, intihalde aymazlığın ve yüzsüzlüğün bu kadarını daha önce görmemiştim.

Özgür Gazete’nin özel haberini inceleyenler görmüştür. Öztürkler 2 makalesini yazar ismi dışında hiçbir noktaya dokunmadan, şu anda birisi Hacettepe Üniversitesi’nde profesör diğeri de Ege Üniversitesi’nde doçent olan akademisyenlerin makalelerinden kopyalamış.

Olduğu gibi! Üçüncü intihalli makale daha görmeye alışık olduğumuz cinsten.

Tabii ki söz konusu eski Yüksek Öğrenim Dairesi müdürü, muhaceretten sorumlu eski bir bakan, mevcut milletvekili ve yeni oluşturulmuş “Ülkedeki Yükseköğretim Kurumlarının Faaliyetlerinin İdari ve Mali Denetim Sisteminin ve YÖDAK’ın Araştırılmasına İlişkin Meclis Araştırma Komitesi’nin” de başkanı olduğu için; mesele akademik etik ihlalinin çok daha ötesindedir.

Meclis Araştırma Komitesi, özellikle Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’yle ilgili ortaya çıkan iddialar ve tutuklamalar üzerine kurulmuştu. Ziya Öztürkler’in bahsi geçen tüm makalelerde, ki bu makaleleri Yüksek Öğrenim Dairesi müdürü olduğu dönemde yayınlatmıştı, temsil ettiği kurum KSTBU.

Özgeçmişi hala bu kurumun internet sayfasında ve yine bu kurumun logosunu taşıyor.

2012 yılında uzun yıllar Amerika’da eğitim aldıktan ve doktoramı bitirdikten sonra yeni kesin dönüş yapmıştım adaya. Umut Özkaleli de aynı şekilde. Hiç planlamadığımız bir şekilde sahte diploma, sahte paye ve intihal mücadelesinin içinde bulduk kendimizi.

Ve her şey nasıl başlamıştı biliyor musunuz? Çocuk hakları mücadelesi ve ırkçılıkla mücadeleyle başlamıştı.

Ailesi kayıtsız duruma düşmüş ama kimisi burada doğmuş, kimisi daha bebekken bu memlekete yerleşmiş ve burada yaşamaya devam eden çocukların devlet okullarına kayıt olamaması ikimiz için de akıl almaz ve kabul edilemez bir şeydi.

İlgili sendikalarla da dönemin Eğitim Bakanı ile de görüştük o zaman.

Cevap “elçiliğe gidin, onların çocukları, onlar ilgilensin” oldu. Bunun üzerine bir yandan bilgimize gelen çocukları kayıt ettirmeye çalışırken, bir yandan da bu çocukların hayatlarına katkı koyabileceğimiz bir etüt merkezi kurmaya karar verdik.

Ve bu işe inanan, bizim gibi bu işi gönüllü üstleneceğini düşündüğümüz birkaç insan almak istedik yanımıza.

İşte bu yanımızda beliren; yıllarca kendisini “Adli Çocuk Psikoloğu” olarak tanıtıp birçok davada bu sıfatla şahitlik yapmış, aynı zamanda bir üniversitede öğretim üyeliği ve bölüm başkanlığı yapan bir kişinin etik dışı davranış ve söylemlerini gözlemlememizle başladı herşey.

Söz konusu çocuklar olduğu için gittik aslında konunun üzerine. Doktora aldığını iddia ettiği üniversiteyle hiçbir bağının olmamış olduğunu ve doktorasının olmadığını çıkardık ortaya. Ve intihallerini.

Neticede üniversiteden atıldı. Ama ortada hazırlanmış sahte bir diploma vardı ve o sahte diploma mı sunulmuştu bu üniversiteye, yoksa üniversite zaten hiç sorgulamamış mıydı bu kişinin gerçekten söylediği gibi doktora sahibi olup olmadığını? Bunu hiç öğrenemedik.

O üniversiteye karşı da tabii ki hiçbir yaptırım uygulanmadı.

Çok geçmeden de başka bir bomba bulduk kucağımızda Lefke Avrupa Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler Dergisi’ni elimize verdiklerinde.

Orada verdiğimiz mücadele yıllarca mahkemelerde süründürdü bizi. Bunun detaylarını daha sonraya bırakıyorum.

Benim için netice şu; Herkes kendi inandığı, emeğini verdiği, belki de hayatını adadığı alanlarla ilgili biraz duyarlılık sahibi olsa ve gördüğü haksızlıklara, yolsuzluklara karşı ses çıkarsa, en azından ses çıkaranların arkasında dursa, bu memleket bu halde olmayacaktı.









Başa dön tuşu