Kuşatma Ve Çöküşün Son Raddesi
Türkiye’nin sömürgeci kuşatmasına karşı bir direniş tepkisine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
Sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik; her açıdan etkisinde olduğumuz kuşatma gittikçe daha da daralıyor.
Barış ve çözüm isteyen tüm kesimlerin kolektif liderlik altında bir savunma ve kurtuluş refleksi ortaya koyması daha da gecikirse tüm dinamiklerini yitirmiş bir toplum posasına dönüşeceğimiz gün gibi ortada.
Çözülmenin ve çöküşün son raddesine gelmişken ilk akla gelen CTP’nin bu konuda ne yapabileceğidir.
İçinde yaşadığımız ülke koşullarının bir analizini yaparak etkin bir çözüm girişimciliği adına ortaya konan herhangi bir perspektif göremiyorum.
Barış ve çözüm istemek ama bunun gereğini yerine getirecek hamlelerden geri kalmak CTP’yi kısır bir temenni siyasetinin içine kilitlemiştir. Çözüm iştahının diri tutulması bile gündemlerinde yok.
UBP’nin edilgen siyasetinin zafiyetleri üzerinden gündelik vakalar etrafında tepki nöbetleri geçirmek siyaset bile sayılmaz.
Türkiye’deki iktidarın yayılmacı toprak milliyetçiliği stratejilerine karşı çok açık bir anti-kolonyalist dille cevap vermekten kaçınmak bunu içselleştirmek anlamına gelir.
Radikal bir cephe oluşturmaktan kaçınarak, mesafeli, korunaklı eleştirel dokunuşlarla muhalefet görevi yapmak –karşı gelmekten gayrı– kendi varlığını hissettirmeye yönelik göstermelik tavırlardan öteye gidemez.
“Eleştiriyorum öyleyse varım” demek senin siyasi varlığını gerekli veya anlamlı kılmaz. Bir gün külliyeye kızarsınız, bir başka gün müftünün vaazlarına kızarsınız sonra hepsi unutulur gider ama egemenlerin seni etkisi altına alma yöntemlerinin arkası kesilmez.
Başbakanına “Türklüğünü ispat et” derler yutarsın, “senin maaşın ne kadar” diye sorarlar yutarsın, Ankara’da alınan kararları dayatırlar yutarsın, “federal çözüm görüşülmeyecek” derler yutarsın…
Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ortaklık haklarını kullanma cüretini göstermekten kaçınırsın.
Peki, “gailemiz “ derken nedir bu gaile? CTP’nin bir tek endişesi var: parti olarak ne kadar güçleneceği ve sistem içinde ne kadar “önemli” rol alacağı. Böyle bir statü endişesiyle memleket sorunlarına eğilme gibi bir vazife sahiciliğini de yitiriyor.
Diğer çözüm yanlısı sol parti ve hareketlere gelince açık söyleyeyim CTP’nin bu halleri sona ermeden bölük pörçük salınmalarla bir yere gidileceği yok. Memleket altımızdan kayarken taraf sürtüşmeleri anlamsızca devam ediyor…
“Kim kimden solcudur” muhabbeti de sıktı artık. Sidik yarışına girenlerin kendi ayaklarına işemekten başka bir halt ettikleri yok. Bir de şu protesto yürüyüşleri; en doğru adres valilik olsa da doğru veya yanlış adres tartışmalarının da artık bir anlamı kalmadı.
Nereye yürüsek onların, nerede dursak onların; bu memleket bizim olmayalı çok oldu. Böyle bir kuşatmada şamataya yönelik yürüyüşler hobi uğraşından öteye gidemez.
Söylem var eylem yok. Hedefi belli bir kalkışma iştahına sahip olmadan temenni ve şikâyet siyaseti arasında zaman harcamak çaresizliğe boyun eğmekten başka bir şey değildir…