InstagramKöşe Yazarlarımız

Orta Avrupa’daki Sağın Yükselişi Ve Kıbrıs






AB Parlamento seçimlerinde Avrupa Birliği’nin kuruluş manifestosuna çelişkili bir şekilde yükselen sağ politikaların nereye varacağını düşününce, AB kendini imha etmeye odaklanmış bir yapı gibi duruyor karşımızda.

İşte aslında VOLT gibi bir oluşumun ortaya çıkış nedeni de bu kaygılardan kaynaklanır.

Üstelik ne tuhaftır ki; yükselen sağın oy potansiyeline bakınca işçi kesiminin nerdeyse yüzde ellisinin burada saf belirlediğini görüyoruz.

İdeolojik lafazanlıklarla siyasetin özünden sapan ve görece nüans farklarıyla yelpaze gibi yayılan ve yayıldıkça da kırılganlaşan solun hayatın içinde durabilme kabiliyeti de körelecektir haliyle.

Bize gelince; Kıbrıs’taki AB Parlamento seçimlerinin havai fişeği olarak ortaya çıkan Fidias bir papazın altı çocuğundan biridir.

Sosyal medyanın parlak bir gırgır imalatçısı olan bu gencin ışıltısı hiç şüpheniz olmasın ki kısa zamanda sönecektir.

Sürekli değişimden bahsederken neyi değişeceksin diye sorulduğunda bir cevabı olmayan bu genç apolitik gibi görünse de bireysel zafer kazanmanın yüceltildiği bir paradoksa dönüşmüştür.

Örgütlerin zümre çıkarcılığına karşı bir tepki olarak da algılanabilir bu durum, ancak işin aslı şu ki kapitalizmin patriarkları onu da bir naneli sakız gibi çiğneyip tadını söndürdükten sonra bir köşeye tükürecekleri gün uzak değildir.

Sonunda paketleneceği adresin de sağda bir yerde olacağı çok belli. Bu sözüm ona “demokrasi” kazaları bana hep Sokrates‘i hatırlatır.

Şimdi, adaylığını koymuş Kıbrıslıtürklerin durumuna bir bakalım;

Katılımın beklenilenden düşük olduğu bir sürpriz değil. Bir kere seçimlerin AB normlarında yapılmadığı ortada.

Parlamentoda yer alması ön görülen iki Kıbrıslıtürkün dörde iki orantısının dışında, altı aday arasında yarışması hiç de adil değil.

Bu bir etken, diğer bir etken ise VOLT’un dışındaki AKEL ve Yeşiller Partisi’nin iki adayı.

AKEL Annan Planı referandumunda geleceğimize çelme atan ve bizi Türkiye’nin sömürgeci egemenliğine mahkûm eden bir partidir.

Üstelik ne federasyona ne de AB’ne inanan siyasi bir karakteri var. Onun aday gösterdiği bir kişiye oy verecek olanlar bu muhasebeyi yapmayan ya parti güdümlü ya da kişisel yakınlık hisleriyle hareket eden kişilerdir.

Yeşiller arasında aday gösterilen şahıs ise Kıbrıslıtürkler için bir batık gemi hayaleti gibi duran Kıbrıs Cumhuriyeti’ne güzelleme yaparak oy istemesi pek tutmadı.

Pasaportunu ve kimliğini anayasal bir hak olarak aldığımız bu devlet 1964’den bu yana “doctrin of necessity” kararıyla bir Rum cumhuriyetine dönüşmüştür.

Bunu en iyi anladığım zaman Londra’da güya diplomat olarak görev aldığım zamandı. Son günlerde ise güneyde bir yayıncılık şirketi açma çabam karşısında gördüğüm muamele son noktayı koymuştur.

Bana bir yabancı muamelesi gösterilerek altı ay hakkımda araştırma yapılacağı söylendi. Diğer yandan zaten banka hesabı açamazmışım.

Gidip altı ay kalmam gerekir ki orada yaşayacağım belli olsun; sonra da iş keyiflerine karar almaya kalır…

Neyse bana ayrılan kelime sınırını aştığım için bu yazının devamını bir sonrakine bırakalım…









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu