AB Parlamento Seçimleri (Devam)
Geçen yazımda söyleyeceklerimi bir makaleye sığdıramayacağım için aynı konuya devam edeceğimi yazmıştım.
Birçok da yorum okudum bu arada.
“Barış ve çözüm” sözcüklerini ayarlı siyasetlerinin garnitürüne çeviren sözüm ona solumsu utangaç KKTC’ciler biraz daha kabuk dökünce gerçek siyasi görüşlerinin ne olduğunu da anlamış olduk.
Neyse konumuza dönelim…
AKEL’in durumu ortada; vitrin düzenlemesi yapmak üzere kullandığı Niyazi Kızılyürek’i bu defaya tercih etmedi; oy sıralamasından da belli.
Kendisi AKEL için doğru aday mıydı(?) hiç zannetmiyorum; belli ki AKEL seçmeni de bunun farkına varmış.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bağlılık sözleriyle oy isteyen Oz Karahan ise seçmene bir zaman yolculuğu yaşatmak ister gibiydi.
Marx’ın “Tarih tekerrürden ibarettir” vurgusunu değillemek yerine hala doğrulamaya çalışan bu muhafazakâr yaklaşımın artık bir karşılığının olmadığını anlamak lazımdı. Söylemleri nerdeyse bir günah çıkarma seansına dönüşmüştü; kabahatli bizdik, Kıbrıslırumlar masum.
Bir yandan Kıbrıslıtürklerin Taksim idealiyle cumhuriyete mesafe koyması, diğer yandan da bu durumdan faydalanarak cumhuriyeti ele geçiren Kıbrıslırumların adanın tek hâkimi havalarına girmesiyle bölünmenin temelleri atılmıştı zaten.
Geldiğimiz noktada federal çözüm tarihin tekerrür etmediğini göstermek için de bir fırsattır.
Bu arada Oz Karahan’ın TMT tetikçileri tarafından katledilen aydınları ve vatan haini ilan edilen Dr. İhsan Ali’yi propagandasına malzeme yapması (temsil ettiği parti adına) hiç uygun düşmedi…
1974’ün Aralık ayıydı babamla İhsan Ali son defa görüşmek üzere buluşurlar.
Şöyle diyor babama “toparlanın gidin oğlum da artık bu yolun dönüşü yok. Makarios en sonunda başardı ve bu adayı böldü…”
İhsan Ali babamı kendi yardımlarıyla okutan adamdır. Ben sekiz yaşımda barsak düğümlenmesinden ölüyordum (bizimkiler teşhis koyamamıştı) son anda doğru teşhisi koyup benim hayatımı kurtaran adamdır da İhsan Ali.
Ara ara kardeşi oğlu sınıf arkadaşım İhsan’la harçlık almak için ona uğruyorduk…
Bir vefa borcu olarak İhsan Ali Vakfı’nın kuruculuğunu yaptım. İki tarafın da bölücüleri arasında hayatını keder ve öfkeyle geçiren bu adamın yazdığı mektupları yayınladığımızda kitap PIO tarafından sansüre uğramıştı; Makarios ve Denktaş’a karşı ağır ifadeler kullanmıştı.
Neyse fazla uzatmayım avukatlar neden katledilmişti?
Cumhuriyeti savundukları için; peki muhbir kimdi ve kime ispiyonlanmışlardı? Muhbir Yorgacis’ti telefonun öbür ucundaki de Denktaş’tı.
Kısacası Kıbrıslıtürklerin cumhuriyete sahip çıkmaları istenmiyordu… Taksimcilerin ise tam da istedikleri buydu…
İyi de durum şimdi farklı mı?
Hiç de farklı değil. İşte bu yüzden, cumhuriyeti sahiplenen ve rıza gösterdikleri derecede cumhuriyetteki haklarımızı belli ölçülerde bize verme keyfini elinde tutan ayrılıkçı Kıbrıslırumların keyfini bozmak vazifemiz olmalı.
Ve işte bu yüzdendir ki Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımıza her yönüyle sahip çıkıp bir an önce varılan anlaşmalar sonucu hedeflenen federal çözüme ulaşmak lazım.
Nasıl mı? Bir sonraki yazıda (VOLT’a da değinerek)…