Virüs II
Geçen hafta sizlerle virüs bulaşan bir köyün hikayesini paylaşmıştım. Hikâyenin ilk kısmı daha çok sosyal konular üzerineydi. Bu hafta köyümüzün ekonomik hayatı ile devam edelim.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde köyün birinde bir virüs iyice yayılmış. Bulaşanın halinden memnun olduğu bu virüs zaman içinde köyü ve ahaliyi yavaş yavaş çökertmeye devam ediyormuş.
Köyün en büyük panayırı olan seçim yaklaştıkça çalışmalar hızlanmaya başlamış. Köyün ileri gelenleri arasında yapılacak olan liderlik seçimini kazanmak için muhtarlık binalarına daha önceden kurulan Boş İşler Müdürlüğü, Saatleri Ayarlama Müdürlüğü, Sifon Çekme Denetim Müdürlüğü’ne ek olarak, Köyü Tanıtma Müdürlüğü de kurulmuştu.
Müdürlüklerde danışman olarak atananlar arasında hangisinin daha kıdemli bir danışman olduğu tartışmaları içten içe alevlense de tüm müdürlüklere bolca istihdam yapılarak seçimi kazanmak garantilenmişti.
Seçimden kısa bir süre sonra, yeni istihdamlara yapılan ödemelerle birlikte hazinenin git gide boşalmaya başladığı köyde, moraller iyice bozulmaya başlamıştı ama kurnaz köy yönetimi parayı nereden bulacağının hesabını zaten önceden yapmıştı.
Daha önce limanda hizmet veren köyün kendi taşımacılık şirketi batmış olabilirdi ama köyün gemi şirketinin batması yeni bir limana ihtiyaç olmadığı anlamına gelemezdi.
Uzun süredir köyün kullanımında olan limana çoktan alıcı bulunmuştu, “Kafana göre yap, milleti işlet, parayı götür da bir ara devreden” sistemiyle alıcıya devredilmesine çoktan karar verilmişti.
Alıcı daha önce hiç liman yenilememişti, ancak köyün yönetimi alıcının iyi bir iş çıkaracağını gözlerindeki ışığa bakarak anlamıştı.
Köyün ileri gelenlerinin katıldığı devir töreni tam bir bayram havasında gerçekleşiyordu.
Neticede köyün ciddi panayır tecrübesi vardı. Köyün ileri gelenleri en güzel kıyafetleriyle limanda boy gösterirken alınan altınlarla pozlar veriliyor, “bu sene da yevmiyeleri hallettik, seneye da inşallah dağı satacayık” fısıltıları “bak iyi anlaşalım da belki limanın park yerini da biz işletirik” fısıltıları birbiriyle yarışıyordu.
Köyde asayiş berkemaldi. Hazine sıkıştıkça köy borçlanıyor, köy borçlandıkça limanın borcunu affediyor, limanın borcunu affettikçe köy ahalisine ek vergi yükleniyordu. Sistem takır takır işliyordu.
Köyün ileri gelenleri her sıkıştıklarında sözler veriyorlardı. Yeni limanla birlikte köye geleceği söylenen uzak memleketin gemileri cepleri para dolu yolcular getirecekti.
Gelen yolcular limandan çıkıp dağın altından tünelle köyün farklı bölgelerine gidecekti.
Artık köy boğazına kadar borca batmıştı. Ahali içinden birkaç kişi “Bu işten ufak bir kesim kazanıyor, biz kaybediyoruz.
Bu virüsü yenemezsek başımıza daha neler neler gelecek” diyecek olmuş ki, mitomani köylüler hemen devreye girip bu kişilerin yalancı olduğunu, algı oluşturmaya çalıştığını söylemişler.
Köyün eski hali artık ahalinin hafızasının derinlerinde kalsa da artık bulanık bir anıya dönüşmüş, köy yavaş yavaş içten içe çürürken köyün ileri gelenleri ise 80 yıl önce icat edilen bir makinanın limana geliş panayırında virüsün nimetlerinden, hem de bağıra bağıra bahsetmeye devam etmişler.