Barış Turizmi
Savaşların insanlık üzerinde yarattığı yıkımdan, silah üreticileri ve satıcıları, ganimeti paylaşanlar, savaş çığırtkanlığı yaparak oy toplayan politikacılar faydalandığı gibi, barışı menfaat ve geçim yolu olarak görenler de faydalanır.
Kıbrıs’ta yaşanan toplumlararası çatışmalar ve 1974 yılındaki savaş sonrasında yaratılan bölünme bu çıkar çevrelerine büyük fırsatlar yaratmıştır.
Rumlardan kalan adanın kuzeyindeki taşınır ve taşınmaz malların yağmalanması, sınırların arkasına saklanan tekelci tüccarların malları istediği fiyata satması, kaçakçılık, askere yakın olunarak ihalelerden menfaat sağlamak hep gözlemediğimiz tipik savaşlardan çıkar sağlamanın güzel örnekleridir.
Bu olağan çıkar sağlama örneklerine oy elde etme uğruna politikacıların çözüm, barış isteyenleri milliyetçi, ırkçı söylemlerle “Rumcu ve vatan haini” suçlamalarını da ilave edersek, resmin yarısını tamamlamış oluruz.
Niçin yarısı? Sorusunu biraz açmamız gerekecek.
Oy uğruna savaş çığırtkanlığı yaparak Türkiye’ye yağ çekenler olduğu gibi çözüm-barış söylemi yapmak da siyasi menfaat ve geçim yolu olmuştur.
İki toplum arasında yaratılan güven bunalımının Kıbrıs sorununun çözülmemesinin en önemli sebeplerinden olduğu açıktır.
Bu olumsuzluk ancak iki toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetlerinin yoğunlaşarak, ortaklaşması ile ortadan kalkabilir.
Yapay sınırların arkasında, birbirinden koparılan iki toplumun tek buluşma yerinin Pile köyü olduğu dönemlerde Rum arkadaşlarımızla bu konuları çok tartışıp, çıkış yolları aradık.
Sınırların kapalı olduğu bu dönemde çıkış yolları ararken, çeşitli ülkelerden gelen birtakım kuruluşlar barış çalışmaları için bizlere örneklerle yardımcı olmaya çalıştılar.
Bu süreç içinde “barış ve çatışmaların çözümü” konularında dünya çapında ciddi çalışmalar yapan örgütler olduğunu öğrendik.
Gerçek anlamda barış için samimi çalışan organizasyonlar olduğu gibi bazı devletlerin kendi menfaatleri için mali destek verdiği, sözde barış çalışmaları yapan örgütlerin de olduğunu gözlemledik.
Bu organizasyonların bir kısmı bazı devletlerin fonlarından yararlanarak, profesyonel kadrolarla barış için çalışmalar yaptıklarını söylerken, kaynağı sağlayan devletlerin dünyada çıkarılan savaşların baş aktörü olduğunu saptadık.
Tüm bu gerçekler bizlerin kendi kaynaklarımızla, kendi ayaklarımız üzerinde durarak diğer toplumla sağlıklı bir ilişki kurmamız gerektiği sonucuna ulaşmamızı sağladı.
Toplumun önünde çözüm barış söylemi yapan bazı çevrelerin aslında samimi olmadıklarını, sağlanan fonlardan çıkar sağlamak ve kendilerine iş olanağı yaratmak için çalıştıklarını gördük.
Yaratılan fonlara, proje başvurusu yaparak elde edilen menfaatlerle kendilerini “büyük barışçı” gösterenler bugün hala daha sahnededirler. Kıbrıs’ı bir laboratuvar, Kıbrıslıları da kobay faresi olarak görüp, üzerimizde akademik çalışma yaptıkları gibi.
Samimiyetten uzak duruşları ile sağlanan ekonomik kaynağı toplumsal yarar için değil, kaynağın sahibi olan devletin Kıbrıs ile ilgili politikalarını hayata geçirmek için zemin yaratmaya kullanmaktadırlar.
Barış için akademik toplantılar, barış için geziler, barış için yurt dışından uzmanlar getiren bu barış havarileri her nedense bu organizasyonların kaynağını bir türlü açıklamaktan kaçınmaktadırlar.
Kıbrıs’ta çözüm olması onların en büyük korkulu rüyasıdır. Bu anlayışta olanların, savaş çığırtkanlığı yapanlardan hiç farkı olmadığı gibi üstlendikleri misyon Kıbrıs için en büyük tehlikedir.