Yol Yoksa Seyrüsefer De Yok: Günü Kurtaranların Ülkesi
…Ve tekrardan seyrüsefer zamlarının gündeme gelmiş olması, bu konuda düşüncelerimi paylaşmamı kaçınılmaz kılıyor.
Birkaç yıl önce, isyan dolu bir çağrı yapmıştım ve o dönem yanıma yoldaş bildiklerim ile “yol yoksa, seyrüsefer de yok” diye yollara düştük.
Amaç basitti; Her gün kazandıkları parayı çukurlarda kaybeden, güvenli bir yol bulamayan bu halkı uyandırmak.
Kendi hakkımızı aramak, ödediğimiz vergilerin hesabını sormak istedim. Meydanlara çıktık, bağırdık, sesimizi duyurmaya çalıştık.
Ama o gün, bu toplumun aslında hiçbir şeye sahip çıkmadığını gördüm.
Sorun sadece yolların çukurlarla dolu olması değildi. Sorun, bu halkın çukurları doldurması gerekenlerden hesap sormak yerine, lastikçiye gidip “Bir şekilde idare ederiz” demesiydi. İşte bugün bu zihniyetin bedelini ödüyoruz.
“Günü Kurtar” Politikaları ve Çöküş
Bu ülkede, herkes günü kurtarmaya alışmış. Yollar bozuk mu? Arabayı tamir ettiririz.
Elektrik kesik mi? Jeneratör alırız.
Para yok mu? Borç çekeriz.
Sistemin çürümüş olduğunu bile bile, her gün bir şekilde idare etmeye çalışıyoruz. Ama bu “idare etme” hali, bizi daha da dibe çekiyor.
Hepimiz sorumluyuz.
Çünkü hiçbirimiz uzun vadeli düşünmüyoruz. Çözüm yerine bahaneler üretiyoruz. “Elbet biri gelir düzeltir” diyerek, bu çürümüş düzeni kendi ellerimizle besliyoruz.
Bugün geldiğimiz nokta, günü kurtarma politikalarının bir sonucu.
Kendi Çukurumuzu Kazdık
Bu sistemin bu kadar güçlenmesinin en büyük sebebi biziz. Yetkililer hesap vermiyor çünkü hesap soran yok.
Vergilerimiz nereye gidiyor diye sorgulamıyoruz, çünkü alışmışız.
Tepki vermek yerine, olanı sineye çekiyoruz.
Ve her sineye çekişimizde, kendi çukurumuzu biraz daha derinleştiriyoruz.
Bir örnek;
Her yıl seyrüsefer harcı ödüyoruz, ama yollar hâlâ dökülüyor. Bu paraların nereye gittiğini soruyor muyuz? Hayır.
Çünkü zaten biliyoruz; Çalınıyor, israf ediliyor.
Ama bunu bile bile, hiçbir şey yapmıyoruz. Sessizliğimizle, bu hırsızlığa onay veriyoruz.
Sorun Bizde: Korkak ve Çaresiz Bir Toplum
Bu düzen değişmiyor çünkü biz değişmiyoruz. Sessiz kaldığımız her gün, sistem daha da kök salıyor.
“Ben tek başıma ne yapabilirim?” diyenlerin bahanesi, toplumsal çürümeyi meşrulaştırıyor. İşte bu yüzden bugün bu haldeyiz.
Kaza haberlerini okuyup iç çekmek çözüm değil. Çocuklarımızın çukurlu yollarda büyümesini izlemek çözüm değil.
Daha ne kadar bu düzenin kölesi olacağız? Daha kaç can kaybedilmeli, daha kaç çocuk bu ülkeden kaçmalı?
Son Söz
Eylem başarısız mıydı? Hayır. Çünkü en azından denedim. Ama toplum, bu düzenin esiri olmayı tercih etti.
Günü kurtarma politikalarıyla sadece bugünümüzü değil, yarınımızı da kaybettik.
Bu düzeni değiştirmek hâlâ mümkün. Ama önce cesur olmalıyız. Daha ne kadar “Bir şekilde idare ederiz” diyerek yaşayacağız? Daha ne kadar sustukça yok olacağız?
Unutmayın, sustuğunuz her gün bu çürümüş düzeni biraz daha büyütüyorsunuz. Artık susmayın. Çıkın, hesap sorun.
Eğer yapmazsanız, bu çukur hepimizi yutacak. O zaman çocuklarınıza ne anlatacaksınız?
“Bir şekilde idare ettik” mi?