InstagramKöşe Yazarlarımız

Kıbrıs’ta Yalakalığın Tarihine Bir Bakış






Pers egemenliği altındaki Kıbrıs, antik Yunanistan şehir devletlerini ele geçirmek için sefer düzenleyen İmparator I. Kserkses’in ordusuna donanması ile destek verir.

M.Ö. 480 yılında yapılan Salamis Savaşı’da Yunanlıların üstün geldiğini gören Kıbrıslılar, savaş alanını terk edip gerisin geri Kıbrıs’a dönerler.

Bu davranış aslında Kıbrıs insanının her zaman güçten ve kazanandan yana tavır aldığını göstermesi açısından çok önemli bir gerçekliktir.

XVI. Yüzyılda, Katolik Venedik yönetiminden kurtulmak isteyen Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi yöneticilerinin, İstanbul’daki Osmanlı sarayına giderek hediyeler götürmeleri ve Osmanlı sultanından adayı ele geçirmesi talebinde bulunmaları güçlüye sığınma, biat etme ve böylece çıkarlarını koruma anlayışının bir sonucudur.

Kıbrıslı, çıkarlarını korumak için bu arayışa girer.

Bunun için de güçlü olana yağ çekme, yalakalık etme ve biat etmeyi karakter haline getirmekten çekinmez. Ayakları üzerinde durma, kendi kendini yönetme hakkını savunanları enayi yerine koyarak dışlar ve biat ettiği güce ispiyonlar.

Güç odağının siyasi karakter özelliklerini taklit ederek, “ben sendenim” mesajını verir. Kendisi biat ederken, altında olan kişilerin de ona yağcılık, yalakalık yapmasından haz duyarak, tatmin olur.

Tüm bu davranış özellikleri, aslında o kişilerin karaktersizliğini ve çıkar için her şeyi yapabileceklerini gösterir.

Kıbrıs Türk toplumunun içinde de yukarıda sıraladığımız karakter özelliklerine sahip birçok örnek görebiliriz.

Bunun en güzel örneklerinden biri, Larnaka kazasındaki Klavya (Alaniçi) Köyü’nde doğan, okuma yazması dahi olmadığı söylenen, Oduncu Baki isimli köylünün, İstanbul’daki saraya hediyeler göndererek ve rüşvet vererek, ispiyonculuk yaparak üç kez “Baki Ağa” olarak Kıbrıs’a vali olarak atanması gösterilebilir.

Verdiği rüşvetlerin bedelini kat kat toplamak için halka ağır vergiler koyması, halkı isyana teşvik etse de arkasına Osmanlı’nın gücünü alan Baki Ağa koltukta oturmaya devam eder.

Gün gelir ada İngiliz yönetimine geçer. İngiliz şilinlerinin sihri ve yeni oluşturduğu makamların cazibesi birçok Kıbrıslıyı İngilizci yapar.

Bu İngiliz egemenlerine yağ ve yalakalık yaparak, makam, mevki ve servet sahibi olma dönemidir. Kılık kıyafet, yaşam biçimi, İngilizlere benzemeye çocuklar İngiliz eğitim anlayışına göre yetişmeye başlar.

Kıbrıs, Misak-ı Milli sınırları dışında kaldığından Kıbrıs Türk Toplum liderliği oluşumunda, yine ispiyonculuğu, gammazlığı, adam satmayı bol bol görürüz.

Bir grup İngilizlerin gözüne girmeye çalışırken, diğer bir grup da Mustafa Kemal’in kurduğu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin gözüne girmeye çalışmaktadır.

Türkiye’de yapılan devrim niteliğindeki yenilikler hemen benimsenir ve toplumun da değişimi için yoğun çaba gösterilir.

Toplum liderliği kavgasında Ankara’ya şikâyet ve ispiyon bu dönemde yoğunluk kazanır. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT), Türkiyeli subayların yönetiminde faaliyete geçmesinden sonra, yağcılık, yalakalık ve biat faaliyetleri buradaki komutanlara yönelir.

Burada çözülemeyen sorunlara Ankara’da yapılan benzer faaliyetler ve şikayetlerle çare aranır. Türkiye’nin Kıbrıs büyükelçisi Emin Dırvana’ya yakınlığı ile bilinen ve Cumhuriyet Gazetesi’ni çıkaran Avukatlar Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan’ın vahşice katledilmelerinin altında yatan temel sebep de bu çekememezliktir.

Sistemli işlenen cinayetler, toplumsal çatışmalarla perişan edilen Kıbrıs Türk Toplumu’nun siyasi iradesi tamamen Ankara’daki Seferberlik Tetkik Kurulu’na (kontrgerilla) dolayısı ile TC Genel Kurmay Başkanlığı’na bu dönemde devredilir.

1974’te, Türkiye’nin adaya gelmesi ile birlikte yağcılık, yalakalık, ispiyonculuk faaliyetleri daha sistematik ve daha bilinçli olarak yapılmaya, kişiler parti örgüt başkanları tarafından ispiyonlanmaya, rejimin resmi organlarınca fişlenmeye ve rejimin medyası tarafından karalanmaya başlanır.

Yağcılığın, yalakalığın ve biat kültürünün resmi tanımlaması Arapça “şükran” kelimesi ile ifade edilir olur. Bol bayraklı, bol milliyetçi, Atatürkçü söylemler yapıp, rakiplerini hain, Rumcu diye suçlayıp Türkiye’ye şükran çekenler, el üstünde tutulup yönetim kademelerine getirilerek, ganimeti dağıtma ve rejimden en iyi şekilde yararlanma hakkı onlara verilir.

Geçmişte rejim tarafından üstü örtülerek, gizlenmeye çalışılan bu sistem, Türkiye’de, dini bir siyaset aracı olarak kullanan Erdoğan-AKP iktidarının gelmesiyle birlikte milliyetçi söylemlere, dinsel söylemler de ilave edilerek açıkça sürdürülmektedir.

Bugün yaşadıklarımızın geçmişte yaşananlardan hiçbir farkı yoktur. Kendi kendimizi yönetme, birlikte yaşama yerine Rum’u, Türk’ü kişisel çıkarlar uğruna güçlüye hizmeti seçtiğimiz için bu adayı böldük ve hala daha kendi insanımızı ispiyonlamaya devam ediyoruz.













Başa dön tuşu