Köşe Yazarlarımız

Soğuk Savaş’tan sonra ne yaptın?




Cumhuriyet demokratikleşemediği için Türkiye yeni bir çekim merkezi olamadı. Eski korkuların rüzgârına kapılıp kaldı

Tarihin en büyük özelliği, güncelin abartılarını tasfiye ederek, sorunların özünü net biçimde görmeye imkân vermesidir.
Siyasal propagandadan etkilenmemesidir.

***

Kanlı ve karmaşalı 1990’lı yılların günlük kasırgalarının arka planında da Soğuk Savaş döneminin sonrasındaki alt üst oluş vardı.
Soğuk Savaş, ABD önderliğinde Batı Bloku ile Sovyetler Birliği’nin önderliğinde Doğu Bloku ülkeleri arasında 1947’den 1991’e kadar devam etmiş olan uluslararası siyasi ve askerî gerginlik dönemiydi.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 25 Aralık 1991’de resmen dağıldı. Dağılınca da Soğuk Savaş dönemi fiilen sona erdi.
Sovyetler Birliği’nin dağılması, Doğu Bloku ülkelerinde rejim değişikliğini ve Yugoslavya’da iç savaşın başlamasını da tetikledi.

***

1990’lı yıllardaki olaylara ve medyaya bu arkaplanı esas alarak bakmak lazım bence.
Türkiye dünyadaki iş bölümü değişimlerine ve yeni dönüşümlere uyum göstermek konusunda pek mahir değil.
Eski alışkanlıklarında ısrar etmekten yana garip bir inadı var. Soğuk Savaş sonrasında da böyle oldu.

***

31 Ekim 1989 tarihinde, muhalefetin katılmadığı 3. tur oylamasında Turgut Özal 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı oldu. 9 Kasım 1989 tarihinde resmen görevine başladı.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir sivil Çankaya’ya çıkmış oluyordu.
Şartlar değişmişti ama devlet bu şartlara uygun biçimde bir bütünlük içinde çalışmayı başaramadı.
Devlet içindeki ağır çekişme olduğu gibi basına da yansıdı.

***

Cumhurbaşkanı Turgut Özal bir yanda, ülkenin geleneksel refleksleri diğer yanda kaldı.
Bu, dışarıdaki ve içerdeki sarsıntıyı artırdı.
Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay, 3 Aralık 1990 günü istifa etti.

***

16 Ocak 1991 tarihinde ABD ve müttefikleri, Irak ordusunu Kuveyt’ten çıkarmak için askerî harekat başlattı.
Soğuk Savaş sonrası dönemin yüksek nabzı Orta Doğu’da atmaya başladı.

***

Körfez Savaşı’nın hemen ertesinde Kuzey Irak’ta oluşan güç boşluğu… Özellikle 1992-1996 arasında Huzuru Temin Operasyonu (Operation Provide Comfort) çerçevesinde Türkiye’de konuşlanan uluslararası güç… Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına yönelik endişeler…
Cumhuriyet demokratikleşemediği için Türkiye yeni bir çekim merkezi olamadı. Eski korkuların rüzgârına kapılıp kaldı.
Bütün bu gelişmeler “Kürt Sorunu”nu bu dönemde de ülkenin çözülmesi gereken en acil sorunu hâline getirdi.
Ama maalesef Türkiye sorunlarını çözemeyen bir ülke.

***

Türkiye’nin fay hatları çatırdayıp durdu…
1990 yılında başlayan seri cinayetler, 1993 yılında doruğa çıktı.
31 Ocak 1990’da ADD Başkanı ve hukukçu Prof. Dr. Muammer Aksoy’un öldürülmesini, geçen hafta detaylarını anlattığım Çetin Emeç suikastı takip etti.
4 Eylül 1990’da Turan Dursun, evinin önünde vuruldu.
6 Ekim 1990’da senatör ve milletvekili, ilâhiyatçı öğretim üyesi Doç. Dr. Bahriye Üçok, evine kargoyla gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu katledildi.
24 Ocak 1993’te Ankara’da Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu aracına konulan bombayla öldürüldü.
17 Şubat 1993 de ise Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis, Ankara’dan Diyarbakır’a havalanan uçağının kalkıştan bir süre sonra düşmesi sonucu hayatını kaybetti.

***

1990’lı yılların Türk Basın Tarihi’ni incelerken bu arkaplanın hep orada durduğunu ve Kürt Sorunu’nun da ana sorun olarak varlığını unutmamak gerekir.
Nitekim o tarihe kadar özgürlüklerin kelepçesi olan Türk Ceza Kanunu’ndaki 141.142 ve 163. maddeler kalktı ama onun yerine Kürt Sorunu’na yönelik olarak, 15 Temmuz’dan sonra da “düşünce ve ifadeye” baskı için tepe tepe kullanılacak
olan Terör Yasası çıkarıldı.

***

Bugün yaşanan kâbusun ayak izleri, sorunları çözemeyen ve çözemedikçe baskıdan medet uman kısır ve lanetli bir yetersizlikte somutlaşıyor.
Medya da bu temcit planının kölesi olarak ortalıkta dolanıyor. Hepsini büyüteç altına alıp, teker teker anımsayacağız.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu