Yazarınız yapay zekâ
Yeryüzünde “yapay zekayı” yaratan beyinler ve o beyinleri aşacak görünen yapay zekâ var; bir de bu gelişmeleri bile kavrayamayan, gündelik hayatın içine sıkışmış beyinler var. Yapay zekayı yaratan beyinler ile şaşanlar arasındaki fark nasıl giderilecek?
Biz “cehennemin kapılarını” kapatma peşinde koşarken, uzay çağını yaşayan dünya, yapay zekanın marifetlerini güncel bir menü haline getirdi…
Daha önceleri rahatlıkla köşe yazarlığı yapabileceği konusunda kanaat pekişirken yapay zekanın son haftada vites artırdığını gördük…
Yeni tartışma konusu edebiyat ve yazarlık oldu…
Tartışılan, “Acaba edebiyat ve yazarlık, yapay zekanın elinde sıradan bir meslek haline gelir mi” sorusuydu…
xxxxxx
Aslında bu “yapay zekâ” aniden ortaya çıkmadı…
Süreci 1997’den beri izlemeye çalışırım…
IBM Şirketi’nin yapımı Deep Blue satranç programı, 1997’de dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov’u yenmişti.
İlk kez bir bilgisayar, dünya satranç şampiyonunu yeniyordu. Hâlbuki 1989 yılında Garry Kasparov, Deep Blue’nun “babası” ile karşılaşmış ve müsabakayı rahatça kazanmıştı.
xxxxxx
“Deep Blue”nun babasının adı “Deep Thought” idi.
Kasparov’un yendiği bu bir önceki kuşak makine, bir saniyede sadece iki milyon hamleyi gözden geçirerek oynamaktaydı.
“Deep Blue” ise üç dakika içinde 50 ila 100 milyar hamle içinden kendine “en uygun” olanını seçebiliyordu.
1997 yılında bile babadan oğula “bilgisayarlar” inanılmaz bir hızla gelişmekteydi.
Deep Blue’nun galibiyeti yapay zekânın tarihinde bir dönüm noktası oldu.
xxxxxx
9 Yıl sonra…
2016’da…
Bu kez de bir Go oyunu bilgisayar programı, üç defa Avrupa Go şampiyonu olan Fan Hui’yi 5-0 yendi.
Go programı, geçmişte basit video oyunları oynamayı öğrenen yapay zekâlardan daha farklı bir yaklaşımla geliştirilmişti.
Bu yaklaşıma ‘Derin Öğrenme’ (Deep Learning) deniyor.
Bu yaklaşımda program, oyunla ilgili kendi kavrayışını inşa ediyor, daha sonra da kazanması muhtemel hamleleri gerçekleştiriyordu.
Son gelişmelerin ilk temrinleri adeta……
***
Satranç oyunu basit oyunlardan ayrışıyor, çünkü rakiple oynanıyor ve her hamlede yaklaşık 35 geçerli tercih; her maçta yaklaşık 80 hamle var.
Go ise satrançtan da kompleks. Öğrenmesi kolay ve sadece iki kuralı olmasına rağmen her hamlede yaklaşık 250 geçerli tercih, her oyunda ise yaklaşık 150 hamle var.
Daha kestirmeden söylersek, insanoğlunun davranışına karşı alternatif geliştiren, adeta insan beyninden daha fazla adım atabilecek gibi duran, çok farklı yeni bir yapay zekâdan söz ediyoruz. Üstelik yıl 2016…
***
Vaktiyle, Kasparov ile “Deep Blue” maçını, “insan ile makinenin karşılaşması değil, insan beyninin yüceliğini sergileyen bir gösteri” diye yazmıştım.
Çünkü “Deep Blue”nun da kromozomlarında, onu programlayan insan beyni vardı… Deep Blue kendine şırınga edilen o sistemi sadece işletiyordu…
Gerçi daha o yıllarda bile insanoğlunun icat ettiği ‘bilgisayar’, insan beyninin bir uzantısı olarak, ‘satranç oyununda’ kendi efendisiyle boy ölçüşecek hale gelmişti… Ama sonuç ne olursa olsun bu, makinenin değil, insan beyninin galibiyetidir, diye düşünüyordum.
xxxxxx
Son gelişmeler, gündeme çok tartışılan bir soruyu kuvvetli bir biçimde getirdi:
“Acaba interaktif öğrenme sürecini de kapsamaya başlayan ‘yapay zekâ’ insan beynini aşıyor mu?”
xxxxxx
Yeryüzünde “yapay zekayı” yaratan beyinler var, o beyinleri bile aşacak gibi görünen yapay zekâ var, bir de bu gelişmeleri bile kavrayamayan, gündelik hayatın içine sıkışmış beyinler var.
Yapay zekayı yaratan beyinler ile ona şaşan bizler arasında beliren fark nasıl giderilecek?
Bu fark giderilemezse, bunun sosyal sonuçları ne olacak?
Üç farklı zekâ türünün ilişkileri nasıl bir sonuç verecek?
xxxxxx
Bir yanı uzayda, diğer yanı yapay zekada dolanan bu asrın süper beyinleri ile güncel yaşamın çilesinde alev alev yanan bizlerin günlük aklı arasında açılan farkı nasıl gidereceğiz?
Galiba yeni çağ bizlerden, beynimizi daha yüksek performansla kullanmamızı istiyor… Bunu becerebilecek miyiz?
İnsanoğlunun kendi arasındaki beyinsel farklar kapatılabilse bile “yapay zekâ” ile insan beyni arasındaki fark kapatılabilecek mi?
Yapay zekâ edebiyat ve yazarlık gibi bir “yaratıcılığa” bile el attıysa, onu programlayanları bile aşan bir yaratıcılık geliştirebiliyorsa… Onun bu hızlı gelişimine biz nasıl ayak uyduracağız?
xxxxx
Dünya yepyeni bir dönemin kıyısında.
Bazı toplumlar gelişimin farkında, yeni bir hayatın hazırlığını yapıyor.
Bazı toplumlar ise neler olup bittiğinden bile haberdar değil, çok sığ bir hayatın içinde günlerini geçiriyor.
İnsanoğlu gelişiyor ama tarihten öğrendiğimiz kadarıyla büyük değişimler yanısıra büyük acılar ve eşitsizlikler de getiriyor.
Bu yeni dünyada eski acıları yaşamamak için ne yapmalı, gençleri bu yeni hayata nasıl hazırlamalı?
Sanırım çok da uzak olmayan bir zamanda hayat da siyaset de bu sorunun çevresinde belirlenecek.