Hem “FETÖ’den sanık” hem “FETÖ’den mağdur” olunabilir mi?
Hem “FETÖ sanığı” hem de “FETÖ’cü hâkimlerin hukuk dışı dinleme mağduru” olarak ifade verip şikâyetçi oldum.
Silivri Cezaevi’nde 21 ay boyunca aldığım notların tümünü Basın Tarihi içinde yayımladım. Hattâ kitap formatına getirdim. Öyle ki henüz yayınlanmamış bu kitaba “Yüksek Güvenlikli Notlar” adını bile koyduk…
Ama aradan zaman geçtikçe, aklıma o notlarda eksik kalan durumlar ve olaylar geliyor.
Hücrelere yapılan her ani baskında, küçük avludaki kanalizasyon kapağı etrafında yolunu şaşırarak boy gösteren yeşil birkaç otun postallarla ezilmesi, soğan yetiştirme girişiminin tehlikeli bulunması, bir gün aniden transistörlü radyoların toplanması gibi…
Veya altı silahlı jandarma eşliğinde ellerim kelepçeli Kuledibi Göz Hastanesine götürülmem… Götüren yetkililerin yol üzerindeki fırından aldıkları ve bir lokma bile paylaşmadan yedikleri o simitlerin kokusu gibi…
Bunları da daha sonra yazmak için bir yana not ediyorum…
***
Ama atladığım bir tanesi var ki tek başına ‘15 Temmuz yargısının’ tomografisini çekmeye yeter.
Bundan dokuz yıl önce gazete haberlerinden, 2008 ve 2009 yıllarında telefonlarımın gizlice dinlenmiş olduğunu öğrendim.
Çok şaşırdım.
Ve bütün yasal haklarımı kullandım. Hukuksuz olarak dinlenmeme izin veren hakimleri de 15.2.2012 tarihinde Hakim ve Savcılar Kurulu’na şikâyet ettim.
HSK tam beş yıl boyunca bu şikâyetin üzerine yattı. Başvuruyu uyuttu. Temel hak ve özgürlüklerin koruması altındaki haberleşme özgürlüğünü ve yasanın gereklerini yok saydı.
***
15 Temmuz sonrası…
Benim şikâyetçi olduğum hukuk dışı dinleme kararını veren üç hâkim, FETÖ/PYD üyeliği suçlamasıyla hâkimlikten ihraç edildi.
Bu ihraçlar ertesinde HSK aniden 2012 yılındaki başvurumu hatırladı ve harekete geçti.
Cumhuriyet Savcılığı iddianame düzenledi.
Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi de aklandığım kesinleştiği halde benim için akıl almaz ifadeler kullansa da, benim için yasaya aykırı dinleme kararlarına defalarca imza atan üç hakimden ikisinin görevi kötüye kullanma suçundan yargılanmasına karar verdi.
Ayrıca Bakırköy. 9. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakkında yaptığım şikâyetim de HSK’da hâlâ beklemekte…
***
Beni yasaya aykırı dinleyen hâkimler hakkında soruşturma süreci başlatıldığında, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “ağırlaştırılmış müebbete” mahkûm edildiğim dosya ile “karakola bile çağrılamayacağım” AYM Genel Kurulu’u tarafından hüküm altına alınmıştı ama İstanbul 26 ve 27 Ağır Ceza Mahkemesi’nin dört hakimi tarafından anayasal zorbalıkla cezaevinde tutuluyordum.
***
Yasa dışı dinleme davasına müdahil olmak istediğimi söyleyince, ellerime kelepçeleri takıp mahkemeye beyanda bulunmam için Silivri Adliyesi’ne götürmüşlerdi.
Buradaki bekleme hücresinde de kelepçeleri çıkarmadılar.
***
Hücrede çok genç yaşta bir çocuk da vardı. Meğer müebbede mahkûm olmuş askerî bir öğrenciymiş.
Askerî hiyerarşi içinde İstanbul’a ilk kez gelişinin nasıl bir kâbusa dönüştüğünü gördüm.
***
Hem “FETÖ sanığı” hem de “FETÖ’cü hâkimlerin hukuk dışı dinleme mağduru” olarak ifade verip şikâyetçi oldum.
Yeniden hapishaneye döndüm.
Dava, Yargıtay 5. Ceza Dairesinde epeydir devam ediyor.
Duruşmalardan ikisine katılıp yaşadıklarım belgelensin diye beyanda bulundum.
***
Ama alışkanlık hâline gelen hukukun bıçaklanmasına bu davada da rastladım.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Savcısı Hakan Arslan’ın mütalaasında inanılmaz bir cümle vardı:
“Suç tarihi öncesi ve sonrasında, MİT tarafından kod ismi kullanılmak suretiyle tedbir talep edilmesinin ve mahkemelerce de bu talebin yasaya aykırı da olsa kabulünün yerleşik bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır…Yüksek mahkemeler de dahil olmak üzere, genel kabul ve uygulama da bu yöndedir.”
Suç olmasına suç ama “yüksek mahkemeler” de yasaya aykırı bu uygulamayı kabul ediyormuş…
“Suç ama uygulama böyle”, aman Allahım…
Suçu “doğal” kabul edenler de yüksek mahkemeler.
Benim dinlenmemle ilgili sanığın beraatını isteyen savcının mütalaası bu…
Bunları yazmakta bir gariplik görmeyen Yargıtay savcısı, bu mütalaayı sakince şaşırmadan dinleyen Yargıtay 5.
Ceza Dairesi üyeleri, yargılanmakta olan sanık hakim; hepsi de hukuk fakültesi mezunu…
Davanın görüşüldüğü yer Yargıtay Binası… İşin çoktan çivisi çıkmış…
***
Bu Silivri anısını yazarken, o zamanlar Gazete Duvar’da çalışan Özlem Akarsu Çelik’in bu davayla ilgili “Yargıtay’da Mehmet Altan: Hem sanık hem mağdur!” başlıklı haberine rastladım.
Haberde yorumu sorulan avukatım Figen Çalıkuşu şöyle demiş: “Altan’ın hem ‘FETÖ sanığı’ hem de ‘FETÖ’den şikâyetçi’ olması hukukun yoldan çıktığının belgesidir!”…
***
15 Temmuz yargısı sürecinde “yargının yoldan çıkma belgesi” sadece bu mu, tonla…
Sanırım önümüzdeki yıllarda bu belgelere çok rastlayacağız, birçok insan hukuk adına işlenen suçlarla ilgili tanıklığını ve mağduriyetini tek tek anlatacak…
Yapılanlar kolayından unutulmayacak.