GenelKıbrısManşet

Maviş: Bu meslek sevgi ve şefkatle yapılır. Yalnız akademik bilgiye sahip olmak yeterli değildir






Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Genel Sekreteri Burak Maviş, 85 yaşında olan Atatürk Öğretmen Akademisi‘nde yetişen öğretmenler dışında Türkiye‘deki üniversitelerden mezun öğretmenlerin devlete atanmasının istenildiğini, bununla ilgili mücadelelerinin sürdüğünü belirtti

Maviş: Bu bir paragraflık bir karar ama toplumun geleceğini etkileyecek bir karar

Özgür Web TV‘de yayınlanan Özgür Yorum programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Maviş, 2003 yılında alınan “Türkiye‘deki üniversitelerde “Sınıf öğretmenliği” ve “Okul öncesi eğitim öğretmenliği” bölümlerini bitiren kişilerin diplomalarının Atatürk Öğretmen Akademisi‘ne (AÖA) denkliğiyle ilgili” Bakanlar Kurulu kararının sadece “Sınıf öğretmenliği” bölümünün iptal edilmesini değerlendirdi.

Maviş, “Bu bir paragraflık bir karardır bu ama toplumun geleceğini etkileyecek bir karardır, ilk de değildir. 2000’li yılların başında da, 2005, 2011, 2015, 2018’de de akademide öğretmeni kimin yetiştireceği ile ilgili gündeme gelen birçok olay yaşandı. AÖA, duyarlı insanlar ve sendika, bu saldırılara göğüs gerdi ve AÖA bugün 85 yaşında. 1937’den beri eğitmeye devam eden bir kurum. 1979’a kadar da Kıbrıslıtürklerin tek kurumuydu, böyle de bir özelliği var” dedi.

“Buradaki 21 üniversiteyle bilim üretilmiyor, eğitim satılıyor, metalaştırılıyor”

Bakanlar Kurulu, hükümet ve yerel üniversitelerin, ilkokul ve okul öncesi öğretmenliklerinin giremedikleri, bozamadıkları tek alanın burası olduğunu kaydeden Maviş, ‘eğitim piyasası’ denilen piyasanın Kıbrıs’ın kuzeyindeki 21 üniversiteyle bilim üretmediğini, eğitimi sattığını ve metalaştırdığını savundu.

Maviş, “İlkokul ve okul öncesi ile ilgili ticari diploma noktasında çok da başarılı olamadılar. O diplomalar KHK neticesinde geçersiz kılındı ve öğretmenlik sınavlarına katılamadı o diplomalara sahip olanlar. Bu kez farklı bir yoldan gidiyor UBP-DP-YDP Hükümeti” dedi.

“Bizim iddiamız bunun bir teslimiyet protokolü olduğudur”

Maviş şöyle devam etti;

“Nisan ayında Türkiye ile imzalanan bir proje var; Mali ve İktisadi İş Birliği Protokolü adı altında olmasına rağmen, bizim iddiamız bunun bir teslimiyet protokolü olduğudur.

Eğitim de bu protokolün bir parçası haline getirildi ve imzalanan protokol içinde Türkiye hükümetine iki şey taahhüt ediyor bizim hükümetimiz.

1) Eğitim programları yeniden ele alınacak.

2) Öğretmen seçiminde daha rekabetçi, daha fırsat eşitliğine dayalı, daha geniş bir havuz içerisinden öğretmen seçilmesine fırsat yaratılacak.

“Türkiye’deki üniversitelerden mezun olanların sisteme daha kolay girişi isteniyor”

Ortaöğretimde açı geniş. Buradaki mezunlar, Türkiye’deki mezunlar, dünyadaki mezunlar aynı havuz içinde yarışıyor. ODTÜ’den mezunmuşsunuz, Oxford’dan mezunmuşsunuz veya buradan Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimler Üniversitesi’nden mezunmuşsunuz, üniversitenin dünyadaki sıralamasına bakılmadan, bilim üretip üretmediğine bakılmadan, akredite olup olmadığına bakılmadan, YÖK’ün bile akreditesinin olup olmadığına bakılmadan diplomalar dağıtılıyor burada.

Kıbrıslıtürk okul öncesi ve ilkokul öğretmenleri için ise bu kapı açılamadı bugüne kadar. Protokolle açılması talep ediliyor. Bu Bakanlar Kurulu kararı ve daha önce yaz aylarında 22 öğretmene dava açılmasına da neden olan Öğretmenler Yasası değişiklikleriyle bağlantılı olarak ilkokul ve okul öncesi öğretmen seçiminde de Türkiye’deki üniversitelerden mezun olanların sisteme daha kolay girişi ile ilgili düzenleme yapılmak isteniyor.

“6. maddenin görüşülmesi gereken noktada değişiklik geçirildi”

Öğretmenler Yasası değişikliği şimdi vekiller Özdemir Berova’nın, Filiz Besim’in, Devrim Barçın’ın, Emrah Yeşilırmak’ın ve Ahmet Savaşan’ın bulunduğu Kamu ve İdari işler Komitesi’nde görüşülmeyi bekliyor.

Bu arada Eğitim Bakanlığı da sendikalarla yeniden diyalog oluşturarak yasaların bütününü görüşmek, yalnız o 4 maddeyi değil 103 maddeyi görüşmek üzere yeni bir diyalog kapısı açtı ve üç toplantı yapıldı yasaların yeniden ele alınmasıyla ilgili.

Bu 103 maddenin 15 maddesi görüşüldü. 16. maddenin görüşülmesi gereken noktada (ki dün görüşülmesi gerekiyordu, biz iki sendika olarak katılmadık); sendikalarla oluşturduğu bu ‘katılımcı demokrasi’ sonuçlarını beklemeden bir fırsat bularak Bakanlar Kurulu’ndan böyle bir değişiklik geçirildi.

‘Kontenjan’ ibaresi

4 yıl önce KHK’ya ve Eğitim Bakanlığı’na bir dava açıldı. TC’den mezun bir öğretmenimizin okul öncesi diploması ile ilgili bir mesele. Bizim yasamızda; okul öncesi mezunlarını sadece AÖA’dan öğretmen olarak kabul ediliyor.

Diğer üniversitelerin onayları da 0-48 Ay’a kadardır. Bizde okulöncesi eğitim 48. ayda başlar ve sadece AÖA mezunları öğretmen olarak çalışabilir devlette.

Bu açılan davaya, KHK ve Eğitim Bakanlığı’na da yardımcı olmak adına bir karşı dava açtık biz. O öğretmenimizin iddiası; ‘Bakanlar Kurulu kendi diplomasına denklik verebilir ve kendisi okul öncesi öğretmeni olabilir’

Biz de Bakanlar Kurulu’nun böyle bir yetkisi olmadığı üzerine bir dava açmıştık. Bu dava sürecinde BK, kararını yenileyerek İlkokul ve Okul Öncesi ifadesi olan yerden ‘Okul Öncesi’ni çıkardı ama bu karardan sihirli bir sözcük daha çıkardı: ‘Kontenjan’ ibaresini çıkardı.

“Biz kapasiteleri okullardaki KKTC vatandaşları üzerinden belirleriz”

‘Kontenjan’ ibaresi nedir, önce ona bakmamız lazım. 2003’te bir BK kararı var, bu kararı neden aldılar? 99’da AÖA’nın bir yasası yapıldı. Yasanın içerisine de şöyle bir madde konuldu, AÖA Yasası’nın 12. maddesidir bu:

“AÖA ülkenin ihtiyaçlarını planlayarak ve istişare şeklinde kendi ihtiyacı kadar öğrenci kabul eder, eğer ülkenin ihtiyacı fazlaysa ve Akademi’nin de kapasitesi yetersizse, o zaman yurtdışından kontenjan verebilir”

Biz kapasiteleri okullardaki KKTC vatandaşları üzerinden belirleriz ama yüzde 40 da bir açık oluşur. DPÖ dikkate almıyor, ‘bu ülkede günde kaç ekmek alınır, bu ülke vatandaşı olmayıp da bu ülkeden hizmet alan kaç kişi vardır’ bunların hesabını kitabını bilen yoktur. Verileri oluştururken kayıtlı rakamlar üzerinden oluştururuz ve bir açık oluşur ya da oluşmaz.

“Gelen öğretmen sayısı 1’i geçmez, sürpriz olursa da 2 kişi gelir”

Bugün ODTÜ’de, Hacettepe’de gidip Akademi ile de istişare edecek şekilde benzer programlarda öğretmenler yetiştirilecekse; burada bir sıkıntı yok. Bu oldu mu bugüne kadar? 2003’ten beridir oluyor, senede de gelen öğretmen sayısı 1’i geçmez, sürpriz olursa da 2 kişi gelir.

İhtiyaç halinde de Eğitim Bakanlığı kontenjan belirler 1 ya da 2 tane ‘Türkiye’deki üniversitelerden’ -ki genelde Hacettepe, Marmara ve Gazi ve Ankara Üniversiteleridir burada söz konusu olan- ve bu yasaya dayanarak kontenjan verirdi.

Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, Meclis’e giden 4 maddede ısrarcıdır. Bu 4 maddeden de 1 tanesi de öğretmen seçiminde, Öğretmenler Yasası’nın 16. maddesinde KHK’nın bir öğretmenlik münhalinde kimleri sınava kabul edeceğini belirleyen yasa çerçevesinde zaten bir kapı açmıştı TC Üniversitelerinin sınıf öğretmenliği ve okul öncesi bölümlerinden mezun olanların denklikleri aranmaksızın sisteme girişi ile ilgili.

“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır”

Yasa Meclis’te bekliyor, Meclis’e güvenmediler, oradaki kendi milletvekillerine güvenmediler, alt komitede çalışan vekillerine güvenmediler, sendikalarla bir yeniden diyalog adı altında yasanın bütününü görüşüyorlar, ona güvenmediler.

Bakanlar Kurulu’ndan hızlı bir şekilde ‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ şeklinde bir yasa geçirdiler ve kontenjan ibaresini kapadılar.

Bu meselenin bugün mahkemesi var. Bir yanlışlık varsa düzeltilecek. Biz 3 gündür ilgili Bakanlarla bir dizi temaslar yaptık, Bakanlar da kendi hukukçularının kendilerine söylediği doğrultuda açıklamalar yaptılar.

“Ortada bir şark kurnazlığı var”

Hukukçularıyla da görüştük, onun söylediği ise sadece ‘okul öncesi’ ibaresinin çıkmasıydı, bunun yanında kontenjanın çıkması ile ilgili kimsenin bir teyidi yok. Burada bir fırsatçılık var. Eğitim Bakanlığı’nın bilgili dahilinde olduğunu düşünüyorum ben. Gerçek bungün mahkemede anlaşılacak.

Bu karar 30 Kasım 2018 tarihlidir ama bu dava 2018’den beridir devam eder. Burada aslında bir iyi niyet göstergesi olarak okul öncesi ibaresini çıkarıp sendika ile bakanlık ve KHK arasında olan münakaşayı ortadan kaldırmak istediler ama fırsatçılık yaratıp ‘kontenjan’ ibaresini de kaldırdılar.

Ortada bir şark kurnazlığı var. Bir yandan bizimle görüşerek, bir yandan da Meclis’i ve komite görüşlerini beklemeden yine ‘katılımcı demokrasi’ ilkelerine ters olarak böyle bir adım attılar.

“Bu meslek sevgiyle ve şefkatle yapılır. Yalnız akademik bilgiye sahip olmak yeterli değildir”

Türkiye’de derelere kadar satan ‘toplumsal alanları’ piyasaya satan bir anlayışın ürünü de burada devletin elinde olan mekanizmaları bir bir ellerinden çıkarmak istiyor, sırada da AÖA var. Bu o kadar kolay mı? O kadar kolay olmadığını bugüne kadar gördüler.

Öğretmen; eğitim açısından baktığımda kamunun hiçbir alanında olmayan bazı görevleri yerine getirir. Nöbet tutar, okula öğrencilerden erken gelir öğrencileri teslim alır. Herkesin çıkış saatinden sonra çıkar okuldan ve öğrencileri güvenle teslim eder.

Kantin sıralarını düzenler kendi dinlenmesi gereken saatte çocuklar için. İlkokul öğretmenleri haftada 2 saat nöbet tutarken, okul öncesi ve özel eğitim öğretmenlerinin nöbetleri haftada 6 saate kadar çıkar.

Öğretmen sınıf içerisinde akademik bilgiyi vermekle mükelleftir ama çocukların korunma, beslenme ve temel gıdaya ulaşımıyla ilgili de bir gayreti vardır. Bu meslek sevgiyle yapılır, şefkatle yapılır. Yalnız akademik bilgiye sahip olmanız yeterli değildir, o pedagojik formasyonu çocuğa indirgeyebilmek, o yaş grubuna inebilmek için sevgiye de sabra da şefkate de ihtiyacınız vardır.

Öğretmen, avukatlardan sonra evine iş götüren ikinci meslek grubudur. Öğretmen günlük, haftalık, aylık ve yıllık plan hazırlamakla yükümlüdür. Ne yapacağını, çocuğa ne öğreteceğini önceden bildirir hem okul müdürüne, hem denetmene hem de aileye.

“Öğretmen yasada yazan 25 saatin yanında bilimsel olarak 17 saat daha çalışıyor”

Öğretmen aile ile yüz yüze, telefonlarda ve sosyal mecralarda çocuklarla ilgili iletişimde olan, çocukların eğitim becerilerini desteklemek için aileye önderlik eden kişidir öğretmen.

‘Öğretmen çalışmıyor’ diyor Eğitim Bakanı. Halbuki öğretmen yasada yazan 25 saatin yanında bilimsel olarak 17 saat daha çalışır haftada ve çalışma süresi minimum 42 saate çıkar. Öğretmen okula bir arkadaşı gelmediğinde, o çocukları ya kendi sınıfına alır ya da boş saatlerinde o sınıfı doldurur ve o öğrencilerin eğitimini kesintisiz olarak devam ettirir. Bunu göremeziniz kamunun herhangi bir alanında. Bu mayayı AÖA’da alıyor bu öğretmen.

Öğretmen çocuğun sosyalleşme ve kültürlenme sürecini birebir etkiliyor. Yani biz Kıbrıs Türk toplumu olarak nasıl bir çocuk istediğimizi belirliyoruz toplumsal olarak.

Öğretmen de çocuğa akademik bilginin yanında kültürünü, kimliğini, varlığını, din algısını, inanç ritüelini, şivesini aktarır. Bu ülkenin çocukları ‘nasılsın’ demez, ‘napan’ diye sorar, bu önemli bir özelliktir. Dil ve kültür de bizim bir farklılığımızdır ve çocuklarımıza aktarılması gerekir Halk danslarımız, halk oyunlarımız, bunların çocukla buluştuğu ilk adres öğretmendir. Öğretmen bunu başarılı bir şekilde aktarıyor.

“Laik ve demokratik öğretmenler yetiştiriyoruz”

Neden başarılıdırlar? Çünkü son 20 yıldır burada muhafazakar faaliyetler arttı, Kur’an kursları arttı, camisi olmayan yere camii diktiler, minaresi olmayan camiye -ki Alevi Kültürü’nün bir parçasıdır- de minare diktiler. Yatı evlerine çocuklar gönderiler, hafta içi ve hafta sonu yatılı olmak koşuluyla.

Yetmedi, uçağa bindirip Türkiye’ye kamplara gönderdiler. Başarılı oldular mı? Bana göre olmadılar. Bir eğitimci olarak bunu söyleyebilirim size.

Öğretmen taktığı başörtüsünü ‘Siyasal İslam’ ile ilgili bir ibare olarak kullanmıyorsa, sınıf içerisinde bunun propagandasını yapmıyorsa, bununla ilgili bir sıkıntı yoktur, yasalarımız ve sendikanın pozisyonu açıktır.

Bir olay görürse sendika doğrudan müdahil olacak bununla ilgili. 1930’lardan beri Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı, laik ve demokratik öğretmenler yetiştiriyoruz ve bu yetiştirdiğimiz öğretmenlerin kılık kıyafetleri ne yiyip içtikleriyle ilgili değil, sınıf içerisindeki programları ve kültürel becerileri çocuklara nasıl aktardıklarıyla ilgilidir. Geçmişten günümüze baktığımızda; bugüne kadar yaşadığımız bir sıkıntı yok.

“Öğretmen toplumsal mücadelenin bir parçasıdır”

Belki de AK Parti’nin hükümette kalacağı son 8 ay, Tayyip Erdoğan’ın da koltuğunun sallandığı son 8 ayda; TC halkları birleşip 6’lı masa oluştururken, hak ve özgürlüklerden, demokrasiden yana taraf olurken; bizim hükümetimiz bunu algılamayıp oradaki yanlış öğretmen yetiştirme yollarının, yanlış sistemin bir parçası olmaya  bizi de o parçanın içerisine sokmaya çalışıyorlar, benim toplumumun geleceğini oraya benzetmeye çalışıyorlar.

Öğretmenden rahatsızdırlar. Öğretmenin politik duruşundan rahatsızdırlar. Öğretmen bu politik duruşu son 10 yılda, 20 yılda kazanmadı. Öğretmen toplumsal mücadelenin bir parçasıdır.

Her köyde öğretmenlerdi toplumsal mücadeleyi örgütleyen ve bilinçlendiren. Arif Hasan Tahsin idi St. Hilarion Kalesi’ni kurtarıp 66-67’de ve Gönyeli- Girne- Lefkoşa hattını geçişlere güvenli bir hale getiren. Öğretmen bu toplumun varlığı ve kimliğinin devamı için canını ortaya koydu. Şehit öğretmenlerimiz var, isimleri okullarda yaşatılıyor.

“Bu öğretmen Annan Planı’nda da, bankaların battığı dönemde de toplumun önünü açacak adımlar attı”

Bu toplumun varlığı ve kimliği, kültürü devam etsin diye bunlar yaşandı, bir çoğunluk kültür gelip buradaki kimliğimizi, kültürümüzü, varlığımızı yok etsin diye değil.

Bu öğretmenler; 74’te de akaryakıt zammına karşı bildiri yayınladığında da sendikacılarını toplayıp içeri attılar. Bu öğretmen Kıbrıslıtürklerin federasyon çatısı altında bağımsız bir devlete sahip olmasıyla ilgili önerisi de vardı, ayrılıkçı bir devlet istememişti. Bu öğretmen 1985’te yapılan Anayasa’ya karşı da CTP ve o dönemin muhalifleriyle birlikte hareket ederek yüzde 33 ‘Hayır’ oyu çıkardı.

Bu öğretmen Annan Planı’nda da, bankaların battığı dönemde de toplumun önünü açacak adımlar attı. Neden attı? Çünkü kişisel çıkarlar, zümresel çıkarların önüne geçemez, zümresel çıkarlar da toplumsal çıkarların önüne geçemez düşüncesiyle hareket ettiler.

“Süleymancıların, İsmailağa’nın kuruluşunda yer alan üniversiteler de var”

Öğretmenden rahatsızdırlar çünkü öğretmen düşünüyor, algılıyor, toplum için bir rahatsızlık gördüğünde sokağa inmesini biliyor. Bu mayayı değiştirmek istiyorlar. Kıbrıslıtürklere güvenmeyen bir Türkiye var.

Zaten yeterince Türk değildik, AK Parti’ye göre de yeterince Müslüman değiliz. Bu öğretmen yetiştirmeyi Kıbrıslıtürklerin elinden alıp Türkiye’deki üniversitelere de götürmek istiyorlar.

216 üniversite var Türkiye’de bu karar neticesinde buraya gelebilecek olan. Bu 216 üniversitenin 96’sı sınıf öğretmeni yetiştirir, 112’si de okul öncesi öğretmeni yetiştirir. TC’de Vakıf Üniversiteleri de var. Bir kısmı iş insanlarına ait ama adını duymadığımız üniversiteler de var.

Süleymancıların, İsmailağa’nın kuruluşunda yer alan üniversiteler de var. Bu üniversitelere de imtiyaz vermek isteyen bir devlet yapısı var.

“336 öğretmen adayımız var. Bu çocuklara sahip çıkmak hepimizin görevi”

Öğretmeni nitelikli bir şekilde seçmek değil, parası olanın öğretmen olacağı ve havuzun da genişleyeceği bir yapı oluşturulmak isteniyor. 5 sene sonra da öğretmenlerin işsiz kaldığından bahsederiz ama toplumun başına gelecek, toplumun geleceğinin yeniden inşa edeceği algısını tartışan birisi olmayacak.

Bu karar 30 Kasım’da alındı, seçim yasakları 16 Kasım’da başladı. Bir siyasi parti de çıkıp eleştirmedi. ‘Bu sizin yaptığınız seçim rüşvetidir, toplumun bir kısmına imtiyaz sağlıyorsunuz’ demedi. Çıkıp eleştirmedi. Odaklandığımız nokta Belediye seçimleri.

Belediyeleri kazandığımızda dünyalar bizim olacak. Halbuki Kıbrıs, dünyanın merkezi değildir. Biz burada küçük sorunlarla birbirimize düşer hale geldik. Aynı fikri savunanlar da birbiriyle kavga eder hale geldi. Toplumsal değerlerimizi, toplumsal varlığımızı unutur noktaya geldi. Bunu hatırlatmak sendikaların görevidir. AÖA’ya sahip çıkmak toplumun görevidir. Şu an orada 336 öğretmen adayımız var. Bu çocuklara sahip çıkmak hepimizin görevidir”









Başa dön tuşu