Köşe Yazarlarımız

Cinayet şebekesinin erketeleri




Binlerce tonluk bir beton ve demir yığınının altında bulduğun bir çatlaktan soluk almaya çalışarak beklemenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz?

Çocuğunuz yıkılmış bir duvarın altında ezilirken onu kurtarabilmek için “bir vinç, Allah rızası bir vinç” diye bağırarak yardım aramanın çaresizliğini biliyor musunuz?

Enkaz altından çıkarılan bir küçük bir kıza “annemler nerede” dediğinde “öldüler” demenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz?

Dağ gibi üstünüze yıkılan beton yığınlarının altında ezilmenin, parçalanmanın, soluksuz kalmanın, donmanın ne olduğunu biliyor musunuz?

xxx

Ölen, yaralanan, sakatlanan, yakınlarını kaybeden, evsiz kalan yüz binlerce insan “depremin”, “kaderin”, “talihsizliğin” kurbanı değil.

Onlar bir “cinayet sisteminin” bilerek hedef aldığı kurbanlar.

Bir çocuğun kafasına babasının gözü önünde bir kurşun sıkmakla, deprem bölgesinde çürük binalar yapmak, o binalara izin vermek ve böyle bir sistemi savunmak arasında hiçbir fark yoktur.

xxx

Hatay’da, bilimsel raporlara rağmen altından fay hattı geçen bataklığa havaalanı yaptılar ve bundan para kazandılar.

Bu,“cinayet ekonomisinin’’ iç ürperten bir örneğidir.

Toplumu ve devleti çökerten de budur.

xxx

Osmanlı İmparatorluğu’nda zenginleşmenin tek yolu Saray’daki pozisyonunu yükseltmekti. Saray içindeki rütben arttıkça servetin de artardı.

Ama o dönemin bugünden bir farkı vardı, pozisyon kaybedilince zenginlik de biter, miras olarak bırakılamazdı.

Cumhuriyet, durumu değiştirmedi, pekiştirdi.

Devlet yönetiminde basamak çıktıkça “zenginleşmeyen” neredeyse yok gibi, üstelik artık servetleri tepetaklak olunca da kaybolmuyor, miras da bırakılıyor.

xxx

Bu ülkede siyasetle yolsuzluk arasında hep birebir bir ilişki oldu…

Zamanla da çürüme hızlandı ve yolsuzluk “cinayet ekonomisine” dönüştü…

Bakın, 27 yıl önce Susurluk Komisyon Raporu “cinayet ekonomisini” nasıl tarif ediyor:

“Çıkara dayalı yasadışı örgütlenme biçiminin organize ettiği suç ve suçluyu yasalara karşı koruma güvencesini, yasadışı odakların koruması altında gören geniş bir kitle yaratmak ve bu kitlede yer alan bireylere yasadışı işler yaptırmak, ki bunlar; silah, uyuşturucu madde kaçakçılığı, gecekonduculuk, uyuşturucudan kazanılan paraların banka, bankerlik, müteahhitlik ve kumarhanelerde aklanması işlemi, toprak gaspı, işgal, adalet mekanizmasının felce uğratılması….”

xxx

Bugün, Susurluk Komisyon Raporu’nda anlatılan düzen, daha sistemli, daha etkin, daha yüzsüz ve daha sorgusuz biçimde egemen…

Siyasi liderlerin mafya ile kol kola resim çektirdiği bir durum bugüne kadar hiç yaşanmamıştı…

Artık siyasetçiler yasalardan da seçmen tepkisinden de çekinmiyor.

Kendilerinde nasıl sonsuz bir güç vehmediyorlarsa her istediklerini yapabileceklerine inanıyorlar.

xxx

Böyle bir ortamda can güvenliği, bina güvenliği, deprem önlemi söz konusu olabilir mi?

“Siyaset-müteahhit-bürokrat” düzeni, depremdeki ölümlerin sistematik suçlusu…

Türkiye, siyaset kurumunun baskısı nedeniyle “siyasetin finansmanı” konusunu hiç konuşmaz….

Türkiye’de siyaseti müteahhitler finanse eder.

Siyasal iktidar da kamu ihalelerini yandaş müteahhide verir…

“Siyaset-müteahhit-bürokrat” üçlüsü bu ilişkinin mahsulüdür…

xxx

Bir ülkede siyasal iktidar, ülke halkının depremde yıkılmayan binalarda oturması için çıkarılmış olan Kamu İhale Yasası’nı neden 192 kez değiştirir?

Neden hiç ihale açmadan yandaş müteahhide İhale Yasası’nın 21/b maddesi ile elden ihale verir?

Neden İmar affı ve barışı çıkarır?

İktidar bunların cevabını veriyor mu?

xxx

İnsanlarımız neden boşu boşuna öldü?

İnsanlarımız neden enkaz altından çıkamadı?

Neden yollar, viyadükler, AFAD binaları, hastaneler, karakollar çöktü?

Müteahhitlerin çürük yapıları neden denetlenmedi?

xxx

Şimdi Meksika’da, Şili’de, Japonya’da olsalar ölmeyecek insanlarımızın topluma bıraktığı ağır manevi mirasın altında eziliyoruz.

Yarınımız ve Türkiye’nin sağlığı şu soruya vereceğimiz cevaba bağlı:

“Cinayet ekonomisi” sona erecek mi, ermeyecek mi?

İnsanları binlerce tonluk beton yığınlarının altında ezilerek, ciğerleri parçalanarak, donarak ölmeye bırakacak mıyız?

Bu cinayetlerin işlenmesine izin verecek miyiz? Bu korkunç ve kanlı sistemi sürdürecek miyiz?

Yoksa “yeter artık” diyecek miyiz?

Yaşanan acı, vicdanımızı ve aklımızı uyandıracak mı yoksa bir cinayet şebekesinin erketeleri olarak mı yaşamayı sürdüreceğiz?









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu