Köşe Yazarlarımız

Neden Akıntıya Karşı?




Kıbrıslı Türk toplumunun genel bir depresyon halinden geçmekte olduğu gün gibi açık. Bu depresif ruh hali, mevcut duruma dair analiz yapan neredeyse tüm öznelerce kabul ediliyor. Bu duruma neden ve nasıl geldiğimiz veya çıkış yollarımıza dair ise farklı fikirler mevcut.

Cemaat kültüründen gelen reflekslerle, fikir farklılıklarını olumsuz gören ve “herkes aynı fikirde olmadığı için yaşadıklarımızın müstahakkımız olduğu” gibi bir nihilizme savrulanlar olsa da, farklı fikirler iyidir: Tartışmaları zenginleştirir, pratiği derinleştirir, hareketi genişletir, mücadeleyi yükseltir…

Yeter ki, bu farklılıkları tartışarak ve pratiğe geçirerek sınama çabası da onlara eşlik etsin! Yeter ki, hakikatin sınavından geçemeyen fikirlerimize anlamsız bir duygusallıkla sarılmayalım! Yeter ki, yanlışlarımızı gizlemek için gösterdiğimiz çabayı, onları aşmaya harcayalım! Yeter ki, her meselede “evrensel doğrular” değil farklı sınıfsal çıkarlar olduğunu; bizim kendi sınıfsal konumuza denk düşen çıkarın ne olduğunu, kim olduğumuzu ve kiminle konuştuğumuzu bilelim!

***

“Kıbrıslı Türk toplumu genel bir depresyon halinden geçiyor” dedik… Bu köşede, söz konusu depresyonun somut tezahürlerini analiz etmeye çalışacağım. Analizler sırasında da; bizi buraya getiren nedenleri bulmaya ve mevcut durumdan çıkışın yollarını aramaya çalışacağım. Bunu elbette kendi örgütlü olduğum siyasal hareketin perspektifi çerçevesinde, kendi ideolojik pozisyonum doğrultusunda yapacağım…

Bir makalede gerçeğin tüm boyutlarını eksiksiz ifade etmek mümkün değildir. Bu nedenle her bir somut konuda, gerçeğin “bütünü en çok ifade eden boyutuna” odaklanmak zorunda kalacağım. Bu bazen negatif bir eleştiri, bazen pozitif bir öneri, bazen durumun objektif olmaya çalışan bir tarifi şeklinde olacak! Bazen hükümete, bazen belli bir sermaye grubuna, bazen rejim muhalefetine, bazen TC’ye bazen KC’ye odaklanacağım… Gelin bu ilk yazıda, kısaca “bütüne” dair görüşümü ve bu köşenin isminin neden “Akıntıya Karşı” olduğunu konuşalım!

***

Kıbrıslı Türk toplumu; bir yandan TC ve KC egemenlerinin, diğer yandan ise bizim “kap-kaççı sermaye” dediğimiz odakların basıncı altında sıkışmış bir toplumdur! Bu odakların her birine karşı ayrı ayrı “kan davası” güden kesimler olsa da, hepsini bir bütün olarak karşısına alan tek odak; Bağımsızlık Yolu’dur! Hükümetler iktidar değildir! Çünkü iktidar yukarıda tarif edilen Egemen Blok tarafından ve kendi iç dengeleri çerçevesinde icra edilir! Egemen Blok’un tek bir parçasına dahi “eyvallah” çeken veya odağına blok içindeki tek bir kesimi almakla yetinip diğerleri ile hesaplaşmayı “sonraya” erteleyen herhangi bir muhalif hareket; günün sonunda onun dümen suyuna girer, girmiştir, girecektir!

Hükümeti “iktidar”, barış isteyeni “sol” saymak; yerli sermayeyi “baş tacı” etmek; Kıbrıslı Türk toplumunu ve onun ilerici omurgası Kıbrıslı Türk halkını inkar etmek; güvenlik ve finansman için TC karşısında “iradeden”, barış ve birleşme için KC karşısında “siyasal eşitlikten” taviz vermek; mücadelenin öznesini halkta değil emperyalist güçlerde aramak; kestirmeden gitmek; herkesi bir sepete doldurup “birleştirmek”, takiye yapmak; sınıf mücadelesinden kaçmak! Tüm bunlar, içimizde bulunan ana akım siyasal damarlardır! Akıntı, 2000’li yılların başındaki hayal kırıklığından beridir bu yönde akmaktadır! Aka aka bizi getirdiği yer ise siyasal, ekonomik ve toplumsal bir depresyondur.

Bu köşenin adı “Akıntıya Karşı”dır. Çünkü tüm bunlarla hesaplaşmak ve gitmekte olduğumuz istikameti değiştirmek amacıyla; kolay yoldan vazgeçip yüzünü halka, sırtını egemenlere dönmek isteyenlerin yönü budur!









Başa dön tuşu