InstagramKöşe Yazarlarımız

Her Beş Kişiden Biri İstihbaratçı






Kıbrıs, bölgemizde görev yapan birçok istihbarat örgütü görevlisinin tatil yaptığı güvenli bir yer olduğu gibi özellikle kuzey Kıbrıs’ta sürekli ikamet eden her beş kişiden biri de Türk istihbarat teşkilatına hizmet vermektedir.

İstihbarat örgütlerinin önemi, özellikle soğuk savaş döneminde daha da artmıştır.

Bu önem çerçevesinde teknolojik altyapı ile donatılan ve eğitimle geliştirilen istihbarat teşkilatları savaşların alt yapısını hazırlamakla kalmayıp, aynı zamanda sıcak savaşa girmeden de vurucu etki yapabilmektedirler.

Şu anda devam eden Ukrayna-Rusya Savaşı, Arap Baharı denen ve Orta Doğu haritasını değiştiren süreç, hep istihbarat örgütlerinin eseridir.

İngiliz İstihbarat Örgütü MI5 (Military İntelligent, Section 5) ve Amerikan CIA (Central İntelligent Agency) bu konuda en başarılı ve en gelişmiş İstihbarat örgütleridir.

Uzun yıllardan beri hem Ukrayna içinde hem de dış dünyaya yönelik medyayı en iyi şekilde kullanarak, çalışma yapan bu örgütler, “demokrasi, insan hak ve özgürlükleri üzerinden” yarattıkları güçlü propaganda ile yüzyıllar boyu aynı kültürü aynı dili paylaşan Ukrayna ve Rusya’yı bile birbirlerine düşürmüşlerdir.

Bugün Ukrayna’da devam eden savaş onların eseridir.

Suriye özelindeki siyasi gelişmeleri takip ettiğimizde, yine bu örgütlerin planlı, sistemli çalışmalarını görürüz.

Mezhep, din, etnik köken farklılıklarını çok iyi analiz eden istihbarat örgütleri, şu anda Suriye’yi paylaşmakla ve oradaki kaynaklara çökmek için yoğun uğraş vermektedirler.

Suriye’yi Alevi, Sunni ve Kürt olmak üzere üç ayrı bölgeye ayırarak, kendi aralarında çatışmayı devam ettirmelerini, İsrail’e yönelik tehdit olmaktan çıkmalarını ve enerji yollarının güvenliğini sağlamak için bu yerel yönetimlerden yararlanmak temel hedeftir.

Bu istihbarat örgütlerinin izlediği yöntem, öncelikle bir ülkedeki dini, mezhepsel ve etnik ayrılıkları iyice analiz etmekle başlar.

Oradan işbirlikçi olabileceğine inanılan şahsiyetleri seçip proje adı altında çeşitli eğitimlerden geçirirler.

Demokrasi, insan hakları, özgürlükler bu örgütlerin literatüründe bol bol yer alır.

O ülke içinde, kendilerinin parasal destek sağladıkları sivil toplum örgütleri kurdururlar.

Bu örgüt ve kişilerin medyada sık sık yer almaları sağlanarak iyice parlatılırlar. Sürekli gündemde tutularak, toplumsal konularda kanaat önderi durumuna getirilirler.

Yurtiçi ve yurt dışında sürekli etkinliklere katılımları sağlanır. Önemli şahsiyetle bir araya getirilerek, haklarında olumlu toplumsal algı yaratılır.

Sivil alanda bu çalışmalar devam ederken, bazı ülkelerde yeraltı örgütleri silah ve para yardımı ile desteklenir.

O ülkeden göç etmiş kitleler maddi olarak desteklenerek, mücadele için insan gücü yaratılır.

Örneğin, Türkiye’ye göç etmiş 5 milyon Suriyeli, AB ve ABD’nin onlara sağladığı mali destekle aylık maaşa bağlandığı gibi sağlık ve eğitim sistemlerinden de ayrıcalıklı yararlandırılarak “Özgür Suriye Ordusu”nun insan gücü kaynağı oluşturulmuş oldu.

Bunun bir benzeri 1963-1974 yılları arasında Kıbrıslı Türklerin oluşturduğu “Mücahit Ordusu’nda” da yaşanmıştı.

İngiliz istihbaratının Suriye’de neler başardığını, petrol yataklarına İngilizlerin çökmesi ile daha iyi anlıyoruz.

Bununla birlikte İngiltere’nin körfezdeki müttefiki Katar’ın doğal gaz ve petrolünün de Akdeniz’e güven içinde kolayca ulaşması artık gerçekliktir.

Türk istihbaratının başındaki İbrahim Kalın’ın da Suriye’ye ilk giden kişi olduğunu hatırlatır, o Suriye fatihi edası ile Emevi Camii’nde namaz kılarken, İngiliz ve Amerikanların yazdığı senaryoda çok iyi rol kestiğini de söylemekte yarar görüyorum.

Kıbrıs’ın bölünmesine giden süreç de aynen böyle yaşanmış ve yaşanmaktadır.

2014 yılında İngiltere Parlamentosu’na yaptığımız bir ziyarette, İngiliz Dışişleri eski Bakanı Jack Straw ile bir kahvaltıda buluşma imkanımız oldu.

Toplantıda bulunan birçok sendikacı arkadaşın yanında ben de kendisine, Annan Planı’nı 1995 yılında ABD’li Richard Hodbrook’un talimatı ile Lord David Hannay ve kendisinin hazırlayıp, hazırlamadığını sordum.

Evet, biz hazırladık” dedi.

“Planın referandumda Kıbrıslı Rumlarca reddedilmesinde önemli payı olan, İngiliz üslerine kendi uzmanlarınızın sınırlarını belirleyeceği ve şu anda petrol ve doğal gaz olduğu bilinen denizden egemenlik alanı elde etmek istediğiniz maddesini de siz mi koydunuz?” diye sorduğumda ise;

Evet, pazarlıklarımızın bir parçası idi” diye cevap verdi.

1960 yılında, Kıbrıs’a egemenlik verdiğini söyleyen İngiltere’nin 2002 yılında denizdeki doğal gaz ve petrolden hak talep etmesini ve bizim ülkemizi pazarlık konusu yapmasını hiç garipsemedim.

Bu ülkede istihbarat örgütleri fink atıyor. Geleceğimiz ile ilgili hep onlar karar veriyor. Kıbrıslılar ise hala uyumaya, birbirleri ile kavga etmeye ve işbirlikçiliğe devam ediyorlar.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu