Köşe Yazarlarımız

Önce kâğıt fiyatları yeğen…




Önce kâğıt fiyatları yeğen…
Devlet himayesine alışkın ve piyasa rekabetinden âzâde yaşayan tüm yapılar gibi basın patronları da “piyasa ekonomisi” kurallarından rahatsızdı.

1831’den 1983’e dek yazılı basın üzerindeki devlet hâkimiyetinin önemli araçlarından biri de gazete kâğıdına verilen büyük devlet desteği oldu.

Piyasa fiyatı kilo başı 55 liraya kadar çıkan gazete kâğıdı, devlet tarafından basına 9 liraya satılıyordu.

Bu da devletin hâkimiyetini daha da artırıyor, halk için var olması gereken medya ekonomik bağımlılık nedeniyle de “devletin basını” hâline geliyordu.

***

Turgut Özal 1983 yılında iktidara farklı bir siyasal programla geldi:

Türk siyasî hayatında devlete verilen üstünlük ve kutsal devlet anlayışı ve propagandası terk ediliyordu.

Bürokratik yönetim geleneğine son veriliyor, bürokrasinin gücünü azaltacak düzenlemelere gidiliyordu.

Milletin devlet için değil de devletin millet için var olduğu felsefesi asıl oluyordu.

Devletin vatandaşın rakibi olması dönemi kapanıyor, devletin görevi bireylerin önündeki engelleri kaldırmak ve bireyin önünü açmak olarak yeniden tanımlanıyordu

Devlet, piyasanın sağlıklı işleyebilmesi için düzenleyici ve tanzim edici rol üstlenmesi, devletin piyasaya müdahale etmemesi asıl ekonomik hedefti.

Bu bağlamda kâğıda uygulanan destek de kalktı. Kâğıtta da piyasa koşullarının yerine gelmesi, piyasa fiyatının oluşması ve ithalatın serbest olması amaçlandı.

***

Bu adım 1983 sonrası medyanın tüm yapısını ve işleyişini değiştirdi.

Basının tüm dengeleri alt üst oldu.

Ancak düşük fiyatla gazete kâğıdının gazetelere katkısı azımsanmayacak kadar büyüktü.

Orhan Koloğlu, Basın Tarihi adlı kitabında, 1978 yılındaki kazanımın rakamlarını şöyle veriyor:

– Günaydın grubuna 130 milyon lira (6.2 milyon dolar)

– Hürriyet ve Tercüman’a 60’şar milyon lira (3 milyon dolar)

– Milliyet ve Yeni Asır’a 40’ar milyon lira (2 milyon dolar)

– Dünya’ya 30 milyon lira (1.5 milyon dolar)

– Cumhuriyet’e 24 milyon liraydı (1 milyon dolar)

***

Devlet himayesine alışkın ve piyasa rekabetinden âzâde yaşayan tüm yapılar gibi basın patronları da “piyasa ekonomisi” kurallarından rahatsız oldu.

Bir denge oluşması için gazetelerin televizyona verdiği reklamlara getirilen yüzde 50 indiriminin gazetenin bağlı olduğu holdingin diğer bütün ürün ve hizmetleri için de yapmalarını istediler.

Piyasa kurallarında çalışmak istemiyorlardı.

***

1980 sonrasında, köklü bir sarsıntıya uğrayan medyanın başkalaşımı, kâğıt fiyatlarının serbest bırakılması ile başladı.

Demirel hükümetinin kararıyla kâğıt fiyatı 25 Ocak’ta, 41 lira olarak saptandı.

Bu, bütün basının ve yayıncılık dünyasının büyük ve ani bir para sıkıntısı içine düşmesine sebep oldu. Çünkü resmi ilan ve reklamların artışı kâğıt sübvansiyonundan kaybedileni karşılamaktan çok uzaktı.

Medya grupları özel kesim ilanlarından medet umar oldu. İlan almak için tiraj yarışlarına yöneldi. Tiraj yarışı, promosyon ve kupon dönemini başlattı.

Ama halkın sorunlarına eğilen gerçek bir habercilik ve devleti denetlemeyi hedefleyen bir medya gazeteciliği gündeme gelmedi.

İlk özel gazetenin saraya bağlı çıktığını anımsayınca, doğum hatası hiçbir zaman düzelmedi de diyebiliriz.

Bin kişiye düşen gazete oranları da dünyadaki sağlıklı emsallere göre hep çok düşük kaldı.

Ankara’nın sûnî gündemine boş verip halkın temel sorunlarına yönelik, bürokrasiyi ve icraatı denetleyen gerçek bir halk gazeteciliği söz konusu olmadı, olamadı.

Ama gene de medya bugünkü kadar yerlerde sürünmemiş, kimsenin yok saydığı itibarsız bir varakpâre hâline dönmemişti.

***

1980 sonrası reklam harcamaları çok arttı.

Özel reklam alabilmek için satışını artırma peşindeki basının, televizyonda yoğun reklam kampanyalarına girişmesi ise reklam harcamalarının büyümesine yardımcı oldu.

***

1985-1989 arasındaki toplam reklam harcamalarının yaklaşık onda birini basın kendi reklamı için harcadı.

Ama gelirlerini daha çok daha fazla artırdı.

1985-1989 arasında medyanın reklam gelirleri harcamalarından yaklaşık altı misli daha fazlaydı.

Medyanın reklam gelirlerden aslan payını dörtte bir ile Hürriyet aldı.

Onu en yakından izleyen Sabah yüzde 12.5, Yeni Asır yüzde 10, Günaydın yüzde 9, Milliyet yüzde 8.7, Cumhuriyet yüzde 5.5, Türkiye yüzde 3.6, Tercüman yüzde 1.4 oranında pay aldı.

***

Basın kâğıt desteğinin ortaya çıkardığı sarsıcı ve büyük boşluğu özel sektörden elde etmeye çabaladığı reklamlarla gidermeye çalışırken medya düzeni tamamıyla değişti.

Ama peki o reklamları almak amacıyla satışını artırmak için neler yaptı, yayın politikası ne oldu, medya-iktidar ilişkileri değişti mi, bunu da daha sonra göreceğiz.

Piyasa ekonomisi ve medyanın etkileşimi çok daha uzun, derin ve kapsamlı incelenmeyi hak ediyor.

Çünkü bugünün çürümesi tarihsel zaaflarda saklı.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu