Kontrgerilla, uyuşturucu, Kıbrıs…
Gündem mi?
Kontrgerilla, uyuşturucu, Kıbrıs…
Hayır şimdi değil, 25 yıl önce…
1996 yılında…
***
“1996 yılının son aylarında Susurluk kazası ve Yüksekova çetesinin ortaya çıkışıyla, faili meçhul cinayetlerin kimler tarafından işlendiğine ilişkin önemli ipuçları ortaya çıktı.
Özellikle Olağanüstü Hal Bölgesi’ndeki faili meçhul cinayetlerin sorumlusunun kontr-gerilla olduğu biliniyor ve dile getiriliyordu.
3 Kasım gecesi meydana gelen Susurluk kazasını izleyen günlerdeki bilgi akışı ve ortaya çıkan gelişmeler sayesinde faili meçhul cinayetlerin arkasında yaygın bir örgütlenme, güçlü bir karar mekanizması olduğu anlaşıldı.
Saldırılarda çoğunlukla itirafçıların, polislerin, özel tim görevlilerinin, köy korucularının, kısacası “devlet adına çalışan kişiler” in tetiği çektiğinin anlaşılması, faillerin neden yakalanamadığını ortaya koydu.”
***
‘’3 Kasım’dan sonra yaşananlar, temel hakların en önemlisi olan yaşam hakkının böylesine pervasızca ihlal edilmesinin ardında ‘terörün kaynağını kurutmak’ mantığının yattığını; devletin en üst düzeydeki kurumlarının ve kişilerinin, bu amaç için her türlü aracı mubah saydığını ve bu amaca ulaşmak için devlet görevlilerinin katliam sanığı aşırı sağ eylemcilerle, uyuşturucu kaçakçılarıyla iş birliği yaptığını gözler önüne serdi.
‘Susurluk kazası’ sayesinde, bazı insanların, devleti koruma iddiasının arkasında demokrasi, insan haklan, barış gibi kavramları yok saydıkları; ‘devletin yüksek çıkarları’ gerekçesiyle işkenceyi, faili meçhul cinayetleri normal, hatta gerekli gördükleri anlaşıldı.’’
***
5 Aralık 1996’da İsmet Berkan, Radikal gazetesinde “Gladio’ya MGK Onayı” başlıklı yazısında yukardaki tespitlerin resmî belgesini gördüğünü yazdı:
“Bu strateji değişikliği, 1992 yılının sonlarında Milli Güvenlik Kurulu’nun gündemine geldi. Bu satırların yazarının gördüğü bir MGK dokümanında, kurulacak organizasyonun şeması ve bu organizasyonda görev alacak kişilerin isimleri de yer alıyordu.
İsimler arasında Abdullah Çatlı da vardı. Örgütte özel timden polisler, bazı askerler ve Çatlı’nın bazı arkadaşları da yer alacaktı.
Bu yeni taktik MGK’da önceleri kabul görmedi.
Cumhurbaşkanı Özal ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, devletin resmi olmayan kişilerle iş birliğine giderek iş görmesine karşı çıkıyorlardı.
Herhalde bu konuyla bir ilgisi yoktur ama ilginç bir tesadüf, önce Orgeneral Bitlis ardından da Turgut Özal öldüler. Biri kazayla, öbürü kalp krizinden…”
***
Susurluk kazasından sonra yaşanan en önemli olaylardan biri, güçlenen “temiz toplum, temiz devlet” isteğinin büyük bir kitlesellikle dile getirilmesi oldu.
Siyaset, toplumda yükselen kitlesel taleplerden etkilendi. Duruma müdahil oldu. 22 Aralık günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında, parti liderlerinin katıldığı bir toplantıda konu ele alındı.
Toplantıya Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Muhsin Yazıcıoğlu katıldı.
Toplantıda, elindeki belgeleri vermesi beklenen Mesut Yılmaz, belgeleri vermeyip, içeriğini anlatmakla yetindi.
Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar’ın Abdullah Çatlı’daki silah taşıma belgesinden başka kişilere de verdiğini söyledi.
Mesut Yılmaz, söz konusu belgeleri 23 Aralık günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, 24 Aralık günü de Meclis Susurluk Komisyonu’na iletti. Belgeler arasında en önemlisini, uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlanan Yaşar Öz’e verilen silah taşıma belgesinin oluşturduğu öğrenildi.
Abdullah Çatlı’da bulunan silah taşıma belgesinin benzeri olan bu belgede, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın imzası bulunuyordu.
Belgede, “Belge hamili Yaşar Öz, Genel Müdürlüğümüzde Teknik Danışmanlık Hizmeti yürüttüğünden bahisle, ülkemizde bulunduğu süre içinde silah taşımaya izinlidir. Mehmet Ağar, Emniyet Genel Müdürü” ifadesi yer alıyordu.
Yılmaz’ın verdiği bir diğer belgede ise Kanada’da yakalanan bir uyuşturucu kaçakçısının üzerinden Türkiye’deki irtibat yeri olarak Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü telefonunun çıktığı belirtiliyordu.
***
Mesut Yılmaz’ın Susurluk Komisyonu’nda dile getirdiği “Kanada’da yakalanan bir uyuşturucu kaçakçısının üzerinden Türkiye’deki irtibat yeri olarak Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü telefonunun çıkması” daha önce Hürriyet Gazetesi’nde haber olmuştu…
Rahmetli Gülçin Telci’nin, 19 Ekim günü Hürriyet gazetesinde yayımlanan yazısında şu bilgiler veriliyordu:
“Kanada polisinin yakaladığı David Dingwall adlı kaçakçının üzerinde, Türkiye’ye ait bir irtibat telefonu çıkması üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü ile bağlantı kurulur.
Telefonun Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü’ne ait olduğu ortaya çıkar.
Emniyet Genel Müdürlüğü 21 Ocak 1995 tarihli yazıyla Başbakanlık Müsteşarlığı’ndan bilgi ister:
‘David Dingwall isimli bir şahsın Toronto bölgesinde posta yoluyla esrar sevkiyatını idare ettiği, Kanada’da yürütülen tahkikatlar sonucunda Bert Samuel Davidson isimli şahsın bu ülkede tutuklandığı, paketler üzerinde Hollanda’ya ait bir iade adresi olduğu, Davidson’un ifadesinde, Dingwall ile irtibat kurması için kendisine, Hollanda’ya ait 673 344 93 ve 693 72 80 no’lu telefonlar ile ülkemize ait 312 417 04 76 numaralı telefonların verildiği ve Davidson ülkemize ait bu numaradan Michael isimli bir şahısla birkaç kere görüştüğünü belirtmiştir.’
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu ise ‘Yazınızda belirtilen telefon numarası müdürlüğümüzde mevcut bulunan üç telefaks cihazından birine aittir. Müdürlüğümüzde yapılan incelemede söz konusu yazıda belirtildiği şekilde bir muhabere yapılmadığı anlaşılmıştır’ yanıtını verir.’’
***
Kıbrıs da bu çeteleşme anaforunun dışında kalamaz…
KKTC’de kontrgerilla yazıları yazan Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996‘da öldürülür… Beş gün sonra, 11 Temmuz 1996’da Fatih Polat, Evrensel gazetesinde “Kontrgerilla Laboratuvarı: Kıbrıs” başlıklı uzun yazısında şunları seslendirir :
“1958’den ‘96 ‘ya kadar tüm kontr-gerilla cinayetleri ‘Kıbrıs Notları’ adı altında yazılar yazan Kutlu Adalı ’nın notlarına geçmiştir.
Adalı’nın not düşmeye yetişemediği son kontrgerilla eylemini de meslektaşları ve mesai arkadaşları faksla tüm basın kuruluşlarına duyurdular:
‘6 Temmuz 1996. Gazetemiz yazarı, aydın, demokrat, barışçı, yurtsever insan Kutlu Adalı, kalleşçe düzenlenen bir suikasta kurban gitti. Adalı evinin 20 metre ilerisinde yürürken, otomatik silahla taranarak öldürüldü.’ ”
***
25 yıl sonra….
2021’de gündem ne?
Mafya-devlet ilişkileri, artarak yükselen uyuşturucu ticareti skandalları ve Kıbrıs…
Ve Sedat Peker’in bu gündeme ait seslendirdiği belgeler…
***
Basın tarihinin peşine düşmek gerçekten insanın başını döndürüyor…
Neden mi?
25 yıldır ülke hep kendi ekseninde böylesine hızlı döndüğü için….