Köşe Yazarlarımız

Ne askeri ne de dini vesayet… Demokratik Cumhuriyet…




Laiklik olmadan demokrasi olmaz ama sadece laiklikle de demokrasi olmaz.

Beş gün sonra 28 Şubat…

28 Şubat hem tarihsel hem de güncel olarak önemli bir gün…

Tarihsel olarak önemli çünkü “postmodern” darbenin 25. yıldönümü…

Güncel olarak önemli çünkü Siyasal İslamcı bir baskı rejimine karşı altı muhalefet partisi “demokratik parlamenter” rejim için yol haritası açıklayacak…

Temel hukuksal çerçevesini 12 Eylül rejiminin belirlediği bir ülkede, “postmodern” darbeci bir dönemden çıkıp, Siyasal İslamcı bir baskı rejimine yuvarlanmak bazı şeylerin hiçbir dönemde değişmediğini gösteriyor.

Örneğin YÖK, dün askerler üniversiteleri kışlalaştırdı, bugün AKP üniversiteleri nitelik yoksunu, Siyasal İslamcı kışlalara dönüştürdü….

***

Önce 25 yıl öncesine gidelim… Medyanın durumuna bir bakalım.

“28 Şubat yaklaştıkça manşetler sertleşir. Hürriyet 13 Şubat tarihli ‘Tıpatıp Aynısı’ manşetiyle Refah kadrolarının ilham kaynağının Ortadoğu’da terör estiren Hamas ve Hizbullah olduğunu iddia eder. Haberin dayanaklarından biri, Erbakan’ı koruyan sakallı gençlerin kıyafetlerinin bu örgütlerinkine benzemesidir.

Milliyet aynı tarihte ‘Laiklik Uyarısı’ manşetiyle, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın Türkiye hakkındaki sözlerini de aktarır.

Daha önce Mesut Yılmaz’ın ağzından 23 Eylül 1996 tarihinde ‘İlk Hedef Kazan’ manşetini atan Hürriyet, tarihler 17 Şubat 1997’yi gösterdiğinde ‘Bakan Değil Militan’ başlığıyla Yılmaz’ın gösterdiği hedefe çalışır. Manşetin konusu, Adalet Bakanı Kazan ‘Kudüs Gecesi’ nedeniyle tutuklu Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı cezaevinde ziyaret etmesidir.

Sabah 28 Şubat’taki MGK’yı on gün önceden ‘En Kritik MGK’ manşetiyle işaret eder. Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın çok önemli bir konuşma yapmasının beklendiği belirtilir.

Gazetenin 10 gün önceden MGK’nın pr’ını yapması, anlamlıdır. Üstü kapalı bir ‘ordu göreve’ mesajı verilmiş ve MGK konusundaki algı yönetimi pekiştirilmiş olur.”

***

‘’28 Şubat Kararları, yakın tarihimize -devreye silahlar girmediği için olacak — “postmodern darbe” olarak geçti. Çünkü darbe, yeni dönemin ruhuna uygun olarak algı yönetimi ve medya yoluyla kotarıldı.
Ayrıca belirtmek gerekir ki bir süreç olarak gerçekleşti.

Bugün genellikle “28 Şubat günü kararlar açıklandı ve hükümet istifa etti” gibi hatırlanıyor fakat işin aslı öyle değil.

Bu kararların öncesi ve sonrası var.

Öncesinde yaratılan hava, kararlara giden süreci, kararların yarattığı hava ise istifaya giden süreci başlattı. Bu yönüyle 28 Şubat öncesi ve sonrasıyla bir yıla yakın sürdü.

28 Şubat 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’nca hükümete bildirilen bu kararlar özetle şöyleydi:

• Laiklik için yasaların uygulanması,
• Tarikatlara bağlı okulların denetlenmesi ve Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi,
• 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi (imam hatip okullarının orta kısmını kapatmak için),
• Kuran kurslarının denetlenmesi,
• Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun uygulanması,
• Tarikatların kapatılması,
• İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve ordu­yu din düşmanıymış gibi gösteren medyanın kont­rol altına alınması,
• Kıyafet Kanunu’na riayet edilmesi (başörtüsü yasağı işaret ediliyor)
• Kurban derilerinin derneklere verilmemesi,
• Atatürk aleyhindeki eylemlerin cezalandırılması.

Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan, kararlan imzalamamak için direndi.

Maddelerin yumuşatılması için girişimleri oldu. Erbakan, kararları ilk önüne sunulduğu gün imzalamadığı için yayılan “Erbakan 28 Şubat Kararlarını imzalamadı” efsanesi de vardır, hatta zaman zaman ısıtılıp tekrar devreye sokulur ama “6 Mart 1997 günü imzaladığı” tutanaklara geçmiştir.

Erbakan’ın sonraki direniş hamleleri biraz da parti tabanını diri tutabilmek, partideki bölünmeyi önlemek içindir.’’

***

Gelişmiş ülkelerde laikliğin sahibi ve savunucusu halktır.

Çünkü laiklikten halkın çok büyük yaşamsal çıkarı vardır.

Laikliğin kaybı Ortaçağ’a geri dönme anlamına gelir.

Sanayi devrimini yapamayan, modernleşmeyi içselleştiremeyen Türkiye’de ise laikliğin savunucusu askeriye olmuştur.
Laiklik halkın varoluşsal bir sorunu olarak hazmedilmemiş, halkın savunucusu olduğu vazgeçilmez bir hayat biçimi olarak yerleşmemiştir.

Nitekim, bugün Merkez Bankası’nın “nas”a göre hareket etmesi gerektiği söylenmekte, anayasadaki laiklik ilkesi yokmuş gibi davranılmakta, devletin hukuksal kurumları bu vahameti seyretmektedir.

Ve gene son gelişmeler ışığında laiklik ilkesi tartışılan ve endişe edilen bir husus olarak ortalıkta durmaktadır.

Halbuki laiklik olmadan demokrasi olamaz…

Laiklik demokrasinin içinde kendiliğinden erimiş ve demokrasinin varlığını pekiştirmiştir.

Laiklik olmadan demokrasi olmaz ama sadece laiklikle de demokrasi olmaz… Laikliği demokrasiden ayırarak kutsallaştırırsanız “askerî vesayetin pençesine”, laikliği yok sayarsanız “dinî vesayetin” pençesine düşersiniz.

***

Altı siyasi partinin birkaç gün sonra 28 Şubat’ta Avrupa Konseyi ve AB normlarına bağlı olarak demokratik bir cumhuriyet için yol haritası açıklayacak olmaları böyle bir tabloda çok büyük önem taşıyor…

Belki de askeriyenin koruması altında olarak görülen laiklik ilkesi siyasal iktidar tarafından çok ağır hırpalandığı için bugün muhalefetteki partiler ve neredeyse her kesim “demokratik cumhuriyet” deyimini sıkça telaffuz eder oldu…

‘’Kemalist Cumhuriyet ‘’vurgusunun yerini ‘’Demokratik Cumhuriyet’’ vurgusu aldı…

***

Burada yeniden Basın Tarihinde yerini 31 yıl önce alan bir belgeye geri dönebiliriz…

Vikipedi’ye “İkinci Cumhuriyet” yazınca aşağıdaki paragrafa rastlıyoruz:

“Bu kavram 1990’lı yıllarda Türkiye siyasi tarihinde farklı bir anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Liberal sol görüşlü bir ideoloji çizgisinde ilk olarak 31 Ocak 1991’de Mehmet Altan tarafından ortaya atılmıştır.

Cumhuriyet Devrimi’nin demokratik ve çoğulcu özellikte olmadığı, halk egemenliğine değil bürokrasiye ve ordunun üstünlüğüne dayalı olduğu görüşü bu ideolojinin en önemli savlarındandır.”

***

31 Ocak 1997’den, 28 Şubat 2022’ye…

Aradan 25 yıl geçmiş…

O zaman “cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması” gerektiğini söyleyenlere yapılanları hatırlar mısınız?

Bakalım, 28 Şubat “post modern” darbenin 25. yıldönümünde, Avrupa Konseyi ve AB normlarına bağlılık vurgusu yapan 6 muhalefet partisi “demokratik cumhuriyet” hedefi için nasıl bir yol haritası açıklayacak…

Umarız bu açıklama “laik ve demokratik bir cumhuriyetin” başlangıcı için ilk adım olur.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu