20 yılın otopsi raporu…
Vergi şampiyonu Matild Manukyan’ın öldüğü yıl Dennis Tito da dünyanın ilk “uzay turisti” oldu
Basın tarihi için 2000’li yılları tararken, Amerikan haber ajansı The Associated Press`in (AP) yaptığı bir ankete rastladım.
AP, abonesi olan 24 ülkedeki 75 gazete ve yayın kuruluşuna 2001 yılının en önemli olaylarını sormuş. Ben de ondan esinlenerek 2001 yılını Türkiye açısından taradım.
Bunu yaparken de buranın metabolizmasının sancılı işleyişine tanık oldum.
***
1993 yılı vergi şampiyonu genelev patroniçesi Matild Manukyan 2001 yılında ölmüş…
Cumhuriyet’in 70. yılında vergi rekortmenini yeniden hatırlamak yetti de arttı.
Genelevlerin vergi açısından sanayinin önünde koştuğu bir ülke…
Yoruma ihtiyaç var mı?
***
1993 yılı Türkiye vergi şampiyonu genelev patroniçesi Matild Manukyan’ın
öldüğü yıl olan 2001’de dünyanın en büyük zenginlerinden Dennis Tito da dünyanın ilk “uzay turisti” oldu.
Uzay turizm şirketi Space Adventures’la yapılan bir anlaşma ile Tito, Soyuz TM-32 misyonuna katıldı ve 7 gün, 22 saat, 4 dakika uzayda kaldı.
Tito, yörüngede şirketi için yararlı olacağını söylediği çeşitli bilimsel deneyler yaptı. Gezisi için de 20 milyon dolar ödedi.
Aynı yıl, biri Türkiye’den, biri dünyadan iki zenginin yaşam hikayeleri…
Üzülmeye olduğu kadar espriye de epey açık bir durum.
***
Türkiye’de genelevden vergi şampiyonluğuna, dünyada multi milyarderlikten uzay turistliğine 2001 yılında dolanırken ekonomik kırılganlığa yeniden rastladım. Sanki bu coğrafyanın kaderi.
19 Şubat’ta “anayasa kriziyle” su yüzüne çıkan kaos nedeniyle 22 Şubat 2001’de Merkez Bankası dalgalı kura geçmek kararı aldı.
Ama nafile…
Kararın ilk gününde doların fiyatı 689 bin liradan 964 bin liraya çıktı, faizler yüzde 5 bin 200’leri gördü.
Bugüne oranla çok daha saygın, güvenilir ve teknik bir Merkez Bankası olmasına rağmen aldığı karar krizin derinliğine çare olmadı…
Kriz dikiş tutmayınca 27 Şubat 2001‘de Başbakan Bülent Ecevit Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş‘i istişarelerde bulunmak üzere Türkiye‘ye çağırdı.
***
Kemal Derviş 13 Mart 2001’de bakan olarak atandıktan sonra duvara çarpan ülkede yapısal reformlar yaptı. Bağımsız kurullar oluşturdu. Bankacılık sektörünü yeryüzü standartlarında yeniden yapılandırdı. “Güçlü Türkiye Ekonomisine Geçiş” programını uyguladı.
AKP de ilk yıllarında aynı programı titizlikle uygulayarak ekonomik başarılar sağladı.
***
25 Nisan 2001‘de Merkez Bankası‘na özerklik getiren ve 25 Nisan 2001’de TBMM‘de kabul edilen yasa Kemal Derviş’in en önemli reformlarından biriydi…
Şimdi diğer tüm bağımsız kurumlar ve gerçekleşen yapısal reformlar gibi özerk Merkez Bankası’nın da yerinde yeller esiyor ve ekonomi 2001 krizinden çok daha korkunç bir halde…
“Adam laf dinlemiyordu, görevden aldık” dönemine geldik yirmi yılda. Zaman ilerledikçe, geriye giden bir ülke …
Yürüyorsun yürüyorsun bir bakmışın yola çıktığın noktadan daha geridesin.
Nasıl?
Neden?
***
Kemal Derviş ekonomide reformlar yaparken aynı yıl hukuk ve adalette durum nasıldı?
22 Mart 2001’de Diyarbakır DGM’de, 5 yıl süren Yüksekova Çetesi davasında 15 sanığa 3 ile 30 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.
Çeteler gene var… O gün çete, bugün çete, sanki o da kader… Ama belki fark, daha sonra kalıcı olmasa da o zaman bir mahkûmiyet var…
Neden kalıcı değil?
9 sene sonra, 28 Ağustos 2010 tarihli haberden okuyalım:
“Asker, polis ve itirafçılardan kurulu Yüksekova Çetesi Davası, 15 yıl mahkeme mahkeme dolaştırıldıktan sonra zamanaşımından düştü. Onlarca faili meçhul cinayet ortada kaldı.”
Yüksekova Çetesi sadece cinayetle suçlanmıyordu… Adam kaçırma, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmakla da suçlanıyordu.
Gizli bir el, hep yaptığı gibi ayak izleri devletin içine uzanan bir suç örgütünü göz göre göre kurtardı.
Yürüdükçe daha geriye düşülür mü?
Nasıl, neden?
Yöneticilerin hep söylediği ve asla inanmadığı bir sakız var, biliyorsunuz:
“Türkiye bir hukuk devletidir.”
Ama bugünün Türkiye’sinde artık bu tekerleme daha da çürümüş bir sakız…
Bir yanda Manukyan’ın vergi rekortmenliği, bir yanda Dennis Tito…
***
Gene aynı yıl, Anayasa Mahkemesi 22 Haziran 2001’de “Laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemlerin odağı” olduğu gerekçesiyle Fazilet Partisi’ni kapattı…
14 Ağustos’da ise Erdoğan’ın kurucu üyesi olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu…
Yirmi yıl sonra ise siyasal iktidar “laiklik” ilkesini fiilen emekli etme peşinde…
2001’den 2022’ye. Demokratik laiklik gibi bir sigortanın inşası yerine, laiklik kavramının şişlendiği ülke…
***
Siyasal iktidar onu iktidara getiren şartlardan çok daha beterini yaratmış olarak bırakacak iktidarı.
İlerledikçe gerileyen ülke…
Siyasete can veren toplumsal yapı esas alınarak medyadaki haberler üzerinden
yapılan yirmi yıllık otopsi raporunun özeti bu.
***
Bu arada yazının başında anımsattığım, The Associated Press`in (AP) yaptığı anketi de pas geçmeyeyim… Araştırmanın sonuçlarına göre gazetecilerin o yılın en önemlileri olarak gördüğü 10 olay şöyle sıralanıyor:
1- ABD`deki 11 Eylül saldırıları ve ardından terörizme karşı başlatılan savaş,
2- Şarbon paniği,
3- Ortadoğu’da şiddet,
4- George W. Bush`un ABD Başkanı olarak göreve başlaması,
5- Eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç`in tutuklanması ve Lahey`e götürülmesi,
6- Dünya ekonomisinin zayıflaması,
7- Avrupa`da deli dana ve şap hastalığı vakaları,
8- AB`nin yükselen gücü, ortak para birimine geçilmesi,
9- Çin`in Dünya Ticaret Örgütü`ne kabul edilmesi,
10- G-8 zirvesinde çıkan olaylar ve Nepal`deki kraliyet ailesine yönelik katliam.
***
Haftaya 2002’yle devam etmek üzere…