Köşe Yazarlarımız

“Köşe”yi dönmek…




En nihayet kapağı atacak bir köşe bulabildiği için zevkten dört köşe olmuş, kendi halindeki Facebook kullanıcısından yepizyeni köşesinde, “köşe”ye ve “köşe”de yazacaklarına dair bir köşe yazısı…

Köşe deyip geçmeyin, Kıbrıslı Türkün hayatında tahmin ettiğimizden de daha fazla yeri vardır. Benim hayatımda da böyle tabii ki. Köşeyi dönmek mesela.

Oldum olası hep tez elden köşeyi dönmek istemişimdir. İstedim istemesine ama ne yol öğreten oldu ne de yordam tarif eden. Piyango alıp köşeyi dönmek desen, her gece Tanrı’ya yalvaran ve onu dahi usandıran Temel misali, en sonunda bir yıldırım düşecek ve “bilet al ulan salak” cümlesi duyulacak.

***

Şans oyunlarından bir hava çıkmadı, çıkmaz yani. Kimse da demedi, okumayla, öğretmen olmayla maaşlı işe girmeyle köşe dönülmez diye. 30 sene de böyle geçti, kalakaldık mı ortada?

Esas hıyanet en yakınım diye bildiklerimden geldi. “Siyasete gir” bile demedi hiç kimsesi. Halbuki en kolaydan köşeyi dönmek için yaygın kullanılan bir yoldur ülkemizde.

Her türlü avanta, gronk, etinden ve sütünden yararlanma, kurutulmuş ve dondurulmuş olarak muhafaza etme seçeneği mümkündür siyasette.

Atalarımız zamanında boşuna söylememiş, “sakla gombinayı, gelir zamanı diye”, böyle bir deyim yok mu? Uysa da söyledim uymasa da söyledim, klavyeden çıktı bir kere.

***

Tabii o usturuplu deyimi hemman kullanayım, bir kısım ilkeli ve dürüst siyasetçiyi yukarıdaki paragraftan tenzih ederim. Nerden öyle kaldıysa aklımda, küçükken tenzih kelimesini da bir tür küfür zannederdim. Neysa, yazdık sonra batıyorsun Cenk, dikkatli, bu daha ilk yazın yahu?

Siyaset demişken, köşe ve siyaset, bilindiğinin aksine çok ama çok yakından ilişkili iki unsurdur.

Bir köşeleri kapma ve nihayetinde buraları tutma, koruma ve kollama, etrafındakileri memnun ederek tutulan köşeyi muhafaza etme sanatı değil midir siyaset? Bakanlık bekleyen vekiller nasıl da peşrev ve el ense oyunları oynarlar, esasında bir çocuk oyunu olan köşe kapmaca, tıpkısının aynısı.

***

Nereden başladım. Nereye geldim. Konumuz köşe…

Nereden çıktı bu köşe yazısı meselesi?

Çok da uzak olmayan zamanın birinde Mark dostum sana, bana, hepimize birer köşe bahşetti. Bilirsiniz, şu an bu yazıyı da onun verdiği köşeden, Pınar Barut’un açtığı pencereden okuyorsunuz hatta.

Barut demişken, o kırmızı başlıklı, pardon kırmızı saçlı kız istedi bu yazıları yazmamı, akibet iki haftaya başını taşlara vuracak.

Neysa, dağıtmayalım konuyu, Mark’tan ve bizlere verdiği köşeden bahsediyorduk.

O köşe şu sen da “buradaki fotoğrafları alıp kullanamazsın ey Mark” veya “e işte falanca yasanın filanca maddesine göre bütün haklarımı korumaya alıyorum Mark, akıllı ol” ve veya türevi gönderiler paylaşmıştın. Anında sahiplendin çünkü bu köşeyi, yalnızca sana aittir zere. Paylaştın, ,itiraf et, paylaşmadıysan bile içinden bir acaba geçirmişsindir.

Paylaşmayıp paylaşanlarla maytap geçenleri tenzih ederim tabii.

Halbuki Mark, değil köşenin, değil dükkanın AVM’nin sahibi, hepimiz ona yol su elektrik, pardon reklam, istihbarat ve para olarak geri dönmekteyiz. Yakın dostum olduğu için biliyorum bunları, yukarıda yazdığım türevden postlara da kıçının gerisiyle güler.

***

E işte günün birinde bu Mark’ın verdiği köşede yazı yazabildiğimi fark ettim. Esasen orta okul ve lisede hiç sevmezdim kompozisyon yazma işini.

Çok yaratıcı bir formatı da vardı halbuki; giriş-gelişme-sonuç. Bende eşeklik işte. Neysa, O gün bu gündür, ota moka, üzerime vazife olan-olmayan her konuya yazılar yazma başladım, yazdık sonra gofa geldim, gofa geldik sonra yazdım, bir sarmala girdik velhasıl.

İşte bu köşe de sosyal medyanın gündeminde ve gölgesinde, düzensiz aralıklarla, sosyal medyadaki ciddi prensip ve kriterlerimle, yani ota moka, üzerime vazife olan-olmayan her konuya yazılar yazma kriterleriyle ilerleyecek, ta ki sizler yeter yahu alın bu lafazan herifi başımızdan deyene ve/veya Kırmızı Başlıklı Barut Kız “hadi kardeşim, sen yoluna ben yoluma” deyene kadar.

***

Başa dönersek, bu yazılarla da köşeyi dönemeyeceğim aşikar, gene bana hüsran, bana yine hasret var. Kesin olan bir şey var ama, siz okurken o tadı alacak mısınız bilemem, ben yazarken zevkten dört köşe oldum bile.

Her yazıda bu kadar uzun yazmamaya çalışacağım, konu köşe olunca böyle oldu,napayım?
Sürç i lisan elbette edeceğim, şimdiden affola.

Not 1: Giriş-gelişme-sonuç formatının yüz karası bir yazı oldu.
Not 2: Bu yazıda tam 28 kere köşe kelimesi kullanılmıştır.









Başa dön tuşu