Baş Denetçinin Görevden Alınması Hukuksal mı Siyasi Motivasyon mu?
Yaklaşık bir buçuk ay önce yazmaya ve siyasete ara verme kararı almıştım. Uzaktan izledim hem kuzeyde hem Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaşanan gelişmeleri.
Sessizliğimi bozmayı düşünmüyordum aslında; ancak geçtiğimiz hafta Kıbrıs Cumhuriyeti Yüksek Anayasa Mahkemesi’nden çıkan o kararı gördüm: “Baş denetçinin görevine son verildi”
Bunu kaleme almalıydım.
Bu konu adanın kuzeyinde pek gündem olmasa da Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yer yerinden sallandı.
Hatta geçtiğimiz Cumartesi, Başkanlık Sarayı’nın önünde eylem bile yapıldı. Hiç şüphesiz ki Odysseas Michaelides’in görevden alınması ‘tarihi’ bir karardı, ilerisi için ciddi bir emsal teşkil eden karar…
Peki Odysseas Michaelides hakkında neden görevinden alındı? Bu karar tamamen hukuki bir karar mıydı, yoksa arkasında bir siyasi motivasyon mu vardı?
En temelden başlayalım: 1960 Anayasası’na göre, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslırum bir Başkanı ve Kıbrıslıtürk bir Başkan Yardımcısı vardır ve bu iki makamın birbirlerinin aldığı kararları ‘veto’ etme hakkı vardır.
Ancak Kıbrıslıtürklerin 1964’te Cumhuriyet’ten çekilmesi üzerine Anayasa’da bir ‘boşluk’ oluşmuştur. Bunun üzerinde acil durum hukukuna dayanarak Zorunluluk Doktrini yürürlüğe konulmuştur.
Bu yüzden normalde bu iki makam tarafından alınması gereken kararlar, Kıbrıslıtürkler artık hükümette olmadığı için sadece Başkan tarafından alınmaktadır ve bu da Başkan’a ‘nihai bir yetki’ vermektedir…
Ancak tabi ki, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki yönetim, ‘Başkan her istediğini yapabilir,’ anlayışında otokratik bir düzene dönüşmedi, yani henüz.
Genel Denetim Ofisi, bizlerin alıştığı şekliyle Sayıştay, tüm kamu harcamalarını denetleme yetkisine sahip bir ofistir.
Baş denetçi, Başsavcı gibi Başkan tarafından atansa da Odysseas Michaelidis, çeşitli yolsuzluk raporları ile görevi boyunca bağımsızlığını korumaya çalışmış ve halkın takdirini kazanmıştır.
Halktaki genel algı, Odysseas Michaelides’in davranışları nedeniyle, belirli makamlardaki kişilerin ‘hammalarına’ devam etmesinin engellendiği yönündeydi. Bizde ‘hammacılar’ var da orada yok mu sandınız?
Başkan Christodoulides de geçtiğimiz günlerde belirtmişti aslında, ‘yolsuzluğun hükümetle eşanlamlı olduğu’ bir dönemden geçiyoruz.
Bu cümle hem Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki gerçek hükümet hem de adanın kuzeyindeki sahte hükümeti betimler nitelikte adeta.
Tabi Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki siyasetçiler, adanın kuzeyindeki siyasetçiler ile yolsuzluk konusunda yarışamazlar, orası ayrı…
Altın pasaport iddialarıyla adından oldukça söz ettiren Başsavcı Savvides’in Yüksek Anayasa Mahkemesi’ne başvurması üzerine Odysseas Michaelides, ‘uygunsuz davranış’ sebebiyle görevinden alındı.
Doğal olarak bu durum toplumda ciddi bir rahatsızlık yarattı.
Adları çeşitli yolsuzluk skandallarına karışmış siyasetçiler görevlerine devam ederken, yolsuzlukları raporlayan Baş denetçi neden görevinden alındı?
Tüm bunları göz önünde bulundurursak, siyasi bir uyuşmazlığın, hukuksal bir karara bağlanarak yürürlüğe konulduğu herkes için oldukça açık.
Kararın kendisi hakkında bir yargıda bulunamayız, her medeni toplum mahkeme kararlarına saygı göstermelidir; ancak bu da kararların eleştiriye kapalı olduğu anlamına gelmemektedir.
Şimdi benim sorum, bu kararın zaten herkese karşı önyargılı olan bir toplum tarafından nasıl algılandığıdır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde siyasetçilere güvenin oldukça sarsıldığı bir dönemde olduğumuzu hepimiz biliyoruz.
Hatta hatırlarsanız, siyasetçilere tepki olsun diye geçtiğimiz aylarda gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde milletvekili olarak bir Youtube fenomenini Brüksel’e yolladık.
Peki, bu karar üzerine, halkın Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki yargıya bakışı nasıl olacaktır?
Halk, yolsuzluğu Kıbrıs’taki toplumsal yaşamın tüm yönlerini etkileyen bir patoloji olarak görüyor.
Yolsuzlukları ortaya çıkaran bir Baş denetçinin görevden alınması; ancak yolsuzluklarla adları anılan siyasetçilerin görevlerine devam etmesi, yargıya olan güveni daha da sarsmamış mıdır?
Ve unutmayın ki bir toplumda her kuruma olan güven kaybolursa, bu demokrasinin kaybolmaya başladığı anlamına gelir…
Kıbrıs’ın genelinde hem kuzeyde hem Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, yargı her zaman güçlü bir kale olmuştur.
Bu olaydan sonra da hukukçular tarafından yargıya olan güveni güçlendirecek adımlar atılacağını umuyorum.
Eklemeden de geçemeyeceğim, adanın her iki tarafındaki yolsuzluklar, halkın siyasetçilere ve kurumlara olan güvenini sarsmakta, barış ve birleşme sürecinde de baltalanmalara sebep olmaktadır.
Adalet ve barış aslında o kadar uzak kavramlar değildir birbirlerine. Kıbrıs’ın her köşesine önce adalet gelmelidir ki, barış gelebilsin…