Ara Çözümlerin Ara Toplumu
Biz neyiz, kimiz?
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan bizler Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin dışında kalan, cumhuriyetin nüfusuna dâhil bir koloni toplumu muyuz?
Türkiye’den taşınan ve Kıbrıs’ın ana toplumu haline gelen yerleşik toplum Türkiye’nin devamı olan bir koloni toplumu mu?
Kıbrıs’ın kuzeyinde yarım asırda oluşturulan şu demografik yapıya ne ad verilebilir?
Bir vilayet kıvamına gelmiş şu göstermelik devlet “KKTC” hangi tanıma daha uygundur?
Delice sorular diyeceğim ama delice sarıldığımız şu vitrin demokrasisinin konu mankenleri olma durumundayken sorulacak en akıllı sorular bunlar.
Çünkü bu sorulara verilecek yanıtlardan ne istediğimiz konusunda bir fikre sahip olabiliriz. Kıbrıs’ı yurt bilenler ve Kıbrıs’ı Türkiye’nin bir yarım adası gibi görenler bizim geleceğimizi nasıl etkileyebilirler?
Federal çözüm isteyenlerin bununla ilgili net bir siyaseti var mı?
Ayakları olmayan, daha fazla bir çocuk parkı salıncağına benzeyen görüşme masasından çıkmasını beklediğimiz “anlaşma” nasıl bir anlaşmazlığın nedenine dönüştüğünü hep birlikte gözlemliyoruz.
Sanırım meselenin özü içinde bulunduğumuz çıkmazın anatomisini belirgin hatlarıyla algılayamamaktan kaynaklanır. Peki, bizlere bebeğin sütten kesilmemesi gibi “umut”tan kesilmememiz gerektiğini söyleyen barış isteyiciler bu konuda nasıl bir siyasi karakter ortaya koyuyor?
Bir yandan temenni siyaseti diğer yandan da mazeretler öne sürerek kendini haklı çıkarma kurnazlığı bizi nereye kadar taşıyabilirdi ki? Bir çözüme ulaşmanın en etkili yolu sorunların neden olduğu çözümsüzlüğe tanı koymak ve işe oradan başlamaktır.
Her iki taraf için de bu konuda yapıcı bir tavır sergilendiği söylenemez. Kıbrıslıtürklerin barış ve çözüm yanlıları ve aynı emellere sahip Kıbrıslırum toplumunun siyasi kanadı net bir çözüm modeli etrafında saf belirleyip birlikte plan yapma konusunda çekingen davranmaya devam ediyor.
Her iki tarafta da gündelik yaşamın sorunlarına odaklanmış bir yaşam süregelirken ve “gelecek” kavramına da bir o kadar yabancılaşırken “barış” arzusunun nasıl köreldiğini endişeyle gözlemliyoruz.
“Umut Avrupa’da” deyip kavanozdaki balı yalamaya özendirilen biz Kıbrıslıtürkler hep ara çözümlerle uyutulmaya çalışılırken nasıl bir “ara toplum” olduğumuzun farkında değil miyiz?
Hem Türkiye’nin bir alt yönetimi olarak “KKTC”nin bize sunduğu bu suni demokrasi ortamını sahipleneceğiz hem de sıkıyı görünce Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımız hatırlayıp kendimizi ödüllendirecek kazanımların peşine düşeceğiz.
Bu tutum bizi ancak bir ara toplum niteliğine sahip muğlak bir yapıya götürür. İşte bizim en büyük çıkmazımız da burada saklı: Bir sığır gibi boynumuzdan bağlıyız; ipimiz de çakılı bir kazığa sabitli.
Etrafında döndük sonra kendimizi özgür zannediyoruz. Oysa döndükçe kazığa sarılan ip hareketlerimizi ve alanımızı daraltıyor. Kim kurtaracak bizi bu sığır döngüden?
Biz, kendimiz elbette… Ne kadar kalmışsak…