InstagramKöşe Yazarlarımız

Muhalefet Aranıyor!






Meclis konuşmalarını dinliyorum. Gerilim stratejisi üzerine kurulu bir muhalif karakter hemen göze çarpıyor.

Hükümet kendi yanlışlarını yine kendi akıl ve yöntemleriyle çözme eğilimi ortaya koyarken, muhalefetten gelen itiraz; “Madem öyle bunu neden daha önce yapmadınız?

Aklıma “Bir bahar akşamı rastladım size daha önceleri nerelerdeydiniz” şarkısı geldi…

CTP’nin meclis üyeleri girişimci bir muhalif tavır yerine yüksek ses tonları üzerinden, aşırı duyarlık ve kızgınlık ifade eden mimiklerle ve el kol hareketleriyle bir drama ortamı yaratarak cazibe artırma peşindeler…

CTP’nin ortaya koyduğu bu şikâyetçi ve itirazcı savrulmalar tam da bu düzenin istediği türden bir muhalefet biçimidir. İçine hapsolduğumuz şu ateşkes rejiminde ipler fetihçinin elindeyken kurulan şu çadır demokrasisinde birilerinin böyle bir muhalefet rolü üstlenmesi aynı zamanda sahte devletin işlevsel görünebilmesi açısından da çok önemli…

Aslında her şey tıkırında. Birileri işi yüzüne gözüne bulaştıracak, diğerleri “Ben daha iyi yaparım” diyecek, dramatik süreçler bir çatışma noktasına taşınacak, iyiler kötüler olacak, suçlular masumlar olacak…

Tam da her şey çöktü, çaresizlik eşikte derken ortaya kahramanlar çıkacak…

Bir melodram dizisi gibi izliyoruz her şeyi; hayatın tüm tatlarının tadı damağımızda, öyleyse sorun yok yaşıyoruzdur…

İyi de, yaşadığımız her neyse onu nereye kadar taşıyabileceğimizin hesabını yapan var mı?

Yaşadıklarımızın adını koyacak ve oradan nereye doğru evrilebileceğimizi düşünen var mı?

Bizi nelerin beklediğinin öngörüsünde bulunup bir önceleme planı yapma düşüncemiz var mı?

Yanlışın neresinden dönmek isteriz? Yoksa yanlışı doğrulayıcı olan bu edilgenliğin hayatımızın gerçekliğine dönüşmesini mi bekliyoruz?

Neler konuşuluyor siyasi kulislerin kuytu yerlerinde; biliyor muyuz?

Örneğin bir “ara çözüm” olarak Tayvan modelinin düşünüldüğünü biliyor muyuz?

Çözüm süreci meyvelerini verene kadar Tayvan gibi BM tarafından tanınmayan ama dünya ile olan ticari ve diplomatik ilişkilerde “laissez-passer” niteliğinde bir uygulamadan bahsediliyor.

Bu süreçte merkezi yapısı güçlü bir federasyondan konfederasyon modeline kayma olasılığı de tartışılıyor bu arada.

Ancak bir de risk söz konusu; kemikleşen ayrılığın bir referandumla taçlandırılarak Hatay modelinde olduğu gibi Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye’ye bağlanması…

Belki fantezi gibi görülebilir bunlar ama uzun vadeye yayılmış çözüm arayışları planlanan çözümün aşındırılarak bir başka evreye aktarılması siyaset tarihinde olmamış şeyler değil.

Tüm bu “taksimi” ve daha da ötesi “ilhakı” düşündüren uzatmalı muğlaklık durumlarının doğurduğu riskler eşikte dururken “iyi huylu” muhalefet hallerinin bizi nerelere taşıyabileceğinin işaretlerini de veriyor.

Kıbrıslıtürklere biçilen bu KKTC tabutunun çivilerini söküp kaderimize dönüşen bu mezar perspektifli yaşamın kıskacından kurtulamazsak sonunda ne olacağı bellidir.

Bir kere her ne olacaksa, bizim baş aktör konumundan çıkıp figürana, bir konu mankenine dönüşeceğimiz çok açıktır…









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu