ESAS DAYATMALAR ŞİMDİ!
Türkiye’nin dayatma paketine karşı hazır olunmalıdır.
Artık kesin belli olmuştur ki Türkiye’nin söz verdiği parayı vermesinin tek yolu, daha önce imzalanan protokollerdeki maddelerin KKTC tarafından harfiyen yerine getirilmesidir.
KKTC battığı noktada dahi TC bu ilkesinden vazgeçmemiştir.
Özellikle de TC’nin neden olduğu son dönemdeki ekonomik yıkım döneminde bile vermeyi taahhüt ettiği parayı vermemiştir.
Ekonomist dergisine “Paraşütsüz: Türkiye Para Birimi” başlığı attıran akıl dışı para politikalarının bedelini bile bize ödettiren TC, adadaki kendi savunma giderlerini bile karşılamamıştır.
Nedir peki Türkiye’nin istediği? Liste çok uzun. Listenin en başında da adanın kuzeyinin TC’ye tam bağımlılığı gelmektedir.
Geçmiş dönemlerdeki süreçler bunu kanıtlamıştır. Özellikle de üretimden koparılmamız buna en net örnektir. Türkiye adada mutlak hakimiyet istiyor.
Şimdi en kısa vadede şartların da oluşması ile hayata geçirmeyi deneyeceği dayatmalar ciddi özelleştirmeler ve sendikaların etkisizleştirilmesi olacaktır.
Bu iki adım nihayi hedefine ulaşmasında işini oldukça kolaylaştıracaktır. Üretimden daha da koparılmış, sendikasızlaştırılmış ve çok sönük muhalefete sahip bir toplum direnemeyecektir.
Türkiye telefon dairesi ve Kıb-Tek gibi pek çok kamu iştirakinin özele devrini istiyor. Toplu iş sözleşmesi düzeninin ortadan kalkmasını, profesyonel sendikacılığın iptal edilmesini, sendikaların kendi aidatını kendi toplamasını istiyor.
Bunları uzun zamandır istiyor, söylüyor, yazıyor, imzalatıyor ama başaramıyor. Artık şartlar oluştu!
Ülke çok ciddi ekonomik krizde. Memur en azından mevcut gelirinin devamını istiyor. Özel sektör ise hayatta kalmak için devletten yardım bekliyor.
Sendikaların ülkedeki etkinliği ise azaldı. Çok ama çok hatalar yapıldı. Hepimiz yaptık.
Gidilecek yol da maalesef belli oldu: UBP’nin iktidarı.
Tam da bu krizin ve siyasi edilgenliğin tam ortasında.
UBP’nin mevcut düzeni devam ettirmek ve iktidara gelmek için neler yapabileceğini son gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gördük.
Öncesinde de görmüştük ama son seçim teslşmşyetin kanıtı olmuştur. İşte bu UBP, korkunç bir açığı olan bütçeye sahip ülkemizde iktidara gelmek üzere. Sağlıklı ve toplumsal bakınca daha tehlikeli bir durum olamaz.
UBP hiç çekinmeden Türkiye’nin taleplerini yerine getirme sözü verecektir. Ve bu sefer o koltuklarda kalabilmek adına istenilenleri yapacaktır da.
Bunu yaparken halkın ciddi bir kesiminin de desteğini alacaktır.
Çünkü açık konuşmak gerekirse geniş kitleler sendikaların yaşaması veya bazı kurumların özelleştirmesini değil, kısa vadede yani bugün evine götüreceği parayı düşünmektedir. Kısa dönemlik maddi menfaatlar, uzun vadedeki toplumsal faydaların önüne geçecektir.
Mevcut halimizle bunu durdurabilecek durumda da değiliz. UBP ve türevleri dışında kimse halkın önüne inandırıcı alternatif sunmadı, sunamadı. Samimi ve cesur olamadı.
UBP ise üretimden ve dünyadan tamamen kopup bir vilayet olmayı sundu. UBP gereken parayı, en azından kendini koltukta tutmaya yetecek kısmını, bu dönemde sağlayacaktır. Karşılığında da toplumsal yok oluşa imza atacaktır.
Peki bu aşamada ne yapabiliriz? Öncelikle gidişatı doğru okumakla işe başlayabiliriz. Bir yol ayrımına geldik. Tarihi bir tercihle karşı karşıyayız.
Önümüzde ise çok kısa bir süre var. Bu 3 ayda çok ciddi bir mücadeleye hazır olmalıyız. Bazı kurumların özelleştirilmesini önlemek zor olacaktır. Bazı sendikaları da kaybedeceğiz.
Ama mücadeleyi yeniden yeşertecek bir zemini koruyabiliriz. Birlik olmak zorundayız. Gerekirse ki gerekecek bedel ödemek zorundayız.
Birileri kurumlarımıza el koymadan, onları yaşatacak adımları cesurca, popülizmden uzak kararlara biz, belirli plan ve programlar dahilinde kendimiz atmalıyız.
İlk etapta mümkün olan tüm sendikaların acilen birlikte hareket etmesi, hatta birleşmesi gerekmektedir.
Siyasi partilere gelince, UBP ve türevlerinden bahsetmiyorum, ya birlikte hareket ederler ya da seçim yenilgisi sonrası toplumsal tüm değerlerimiz de elden giderken suçlayacak “boykotçu” falan ararken az kalan itibarlarını da kaybederler.
Zaman birlik olma zamanıdır, doğru kararları cesurca alma zamanıdır.
Varolmak, biat etmemek, dünyadan ve üretimden kopmamak, geleceğimizi kurtarabilmek adına gerekirse bedel ödeme zamanıdır. Popülizm ile milletvekilciliği oynama zamanı bittmiştir.