Köşe Yazarlarımız

Kıbrıs’ın Afrikalı zengin çocukları ve açlık sınırında yaşayan Kıbrıslılar






Girne‘ye gittiğiniz zaman, fiziki olarak değil ama caddelerdeki araçlara ve insan popülasyonuna baktığınızda, Dubai‘de gezdiğini sanıyor insan.

Her 10 araçtan en az 3-4 tanesi son model, çok pahalı ve lüx araçlar.

Sürücülerse genelde Kıbrıslı değil, ya Afrika ülkelerinden gelen kişiler ya da Türkiyeli.
Hepsi genç, bazıları ise henüz 20’lerinde çocuk sayılacak yaştalar.

***

Öğrenci desen değil,
İşçi desen değil…

Aslında hükümet edenlerin ve yetkililerin sorması ve incelemesi gereken şu soruyu biz soralım;

Kim bunlar ve bu değirmenin suyu nereden geliyor?

Kendi kaynaklarımdan öğrendiğim kadarıyla, bazıları adaya henüz 3-5 sene önce gelmiş örneğin.
Bu kadar kısa sürede üstelik, hangi işi yaparak bu kadar pahalı araçları alabiliyor ve bu derece zengin olabiliyorlar?

Çok küçük bir kısmının, zengin ailelerin çocukları olduğu varsayımından yola çıkarsak bile, resmin tamamındaki manzarayı açıklamak için çok yetersiz.

Ki, bugün yayında bu konuyu açtığımda, izleyicilerimden biri gözardı edilmeyecek mantıklı bir argümanla yorum yaptı;

Afrika’nın zengin aileleri, çocuklarını okumak için Kıbrıs’a değil Amerika’ya gönderiyor, buraya niye göndersin?

***

Bu kişilerin bazılarının karıştıkları kavgaları ve hırsızlık, darp gibi bazı suçları,
Çevreye ve yaşadıkları yerde verdikleri rahatsızlıkları, bu yazının dışında tutarak, sadece zenginliklerine odaklanalım istiyorum.

Biliyorsunuz; Türkiye ve dünya kamuoyunda, Kıbrıs’ın kuzeyinin Akdeniz‘deki uyuşturucu ticaretinin önemli ayaklarından biri olduğu konuşuluyor.

Bu konuda açık açık Kıbrıslı isimler ve bağlantılı oldukları Türkiyeli siyasiler ve iş insanlarının da adları geçiyor.

Bizde araştırma konusu olmadığı gibi hükümet edenler de bu konuda sesini çıkar(a)mıyor.

Zira isimleri anılanların, kuzeydeki siyaseti dizayn eden kişiler olduğu da yine yüksek perdeden dillendiriliyor.

***

Burada medyaya da büyük görev düşüyor ancak meslektaşlarımı biraz pozitif ayrımcılıkla değerlendirmek isterim.

Zira bir gazeteci olarak, bu iddiaları araştıracak ve kamuoyuna sunacaksanız, diğer tüm ülkelerden daha da önemli olarak, hükümet edenler ya da polis gibi güvenlik güçleri tarafından, kirli işlerin açığa çıkması için desteklenmeniz ya da en azından güvenliğinizin garanti altına alınması gerekiyor.

Ada küçük,
Kaçacak, saklanacak, güvenliğinizi sağlayacak bir ortam yok.

Tüm güç odaklarına karşı kendinizi ortaya attığınız zaman destek görmezseniz; bu çevrelerin sizi anında bir kaşık suda boğması, susturmaya çalışması, itibarsızlaştırmak için de kendi medya organlarını kullanmaları işten bile değil.

Yaşadık,
Gördük.

***

TL’nin müthiş değer kaybıyla birlikte alım gücü neredeyse tamamen eriyen, çöplerden yiyecek arandığı görüntlerine bile sahne olan, memurundan özel sektör çalışanına ekonomik darboğaz yaşanılan Kıbrıs’ın kuzeyinde, birilerinin bu denli pahalı hayatlar yaşaması, gelir dağılımının adaletsizliği ile açıklanabilecek bir şey olmaktan da çıktı.

Zira bu gelir, yasal olarak elde edilen bir paranın onlara düşen aslan parçası değil.

Çünkü nereden geldiği belli olmayan bir paradan bahsediyoruz.

***

İşte böyle bir ortamda hükümet ne yaptı dün?

Asgari ücretten aldığı vergiyi yüzde 10’dan yüzde 20’ye çıkarmak, kamu çalışanını da yüzde 40’lık verdiği dilimine sokmak için yasa tasarısı hazırladı.

Kaynağı belli olmayan paranın üstüne gitmeye cesareti, vizyonu ve organizasyon becerisi olmayan hükümet, gözünü açlık sınırının altında aldığı asgari ücretle hayatta kalmaya çalışan emekçiye dikti.

En basit tabiriyle siyasi ahlaksızlık olarak adlandırılacak bu hareket, UBP’nin adeta AKP’nin stepnesi haline geldiğinin, ustasından gördüğü zulmü kendi ülkesinde kendi vatandaşına uygulamaya çalıştığının göstergesi.

***

Tüm bunların gölgesinde 23 Ocak’ta erken genel seçimler yapılacak.
Ne acıdır ki, (gerçekten gönül verenlerin dışında, ki bunu anlamak bile epeyce zor) bu partiye oy verecek, geleceğimizi teslim edecek olanlar var.

Gerek bir arsa,
Gerek bir mevki,
Gerek kamuda bir iş,
Gerekse başka avantajlar için.

Sonra bu insanlar gece aç yatan, çocuğunu istediği okula gönderemeyen, günde 16 saat çalışan komşusuna gülerek ‘günaydın’ diyecek ve arabasına atladığı gibi dolgun maaşlı işinin yolunu tutacak.

Onun yaşadığı bu köhne hayatta hiç sorumluluğu yokmuş gibi.

***

İşte bir toplumun yozlaşması, kendinden başka kimseyi düşünmeden oyunu satabilmesi, tüm değerleri yok sayabilmesi böyle sistematik şekilde sağlanıyor.

“Onlar da var, sende de olsun” denilerek, olmayandan sinekten yağ çıkarır gibi alınanla zenginleştirilerek, uzaklaştırılıyor kendi toplumundan.

Onuruna sahip çıkanlar olduğu kadar,
Onu satmak için sırada bekleyenlerin ülkesi ‘KKTC’den bir kez daha günaydın…









Başa dön tuşu