Köşe Yazarlarımız

KOPYALA YAPIŞTIR GEÇMİŞE ÖZLEM HALİMİZ VE BİR NOSTALJİ YAZISI




Pek severiz iki şeyi;

O hiç ama hiç, bir milim dahi bozulmadığımız, saf ve temiz olduğumuz, dost sohbetlerinin de olmazsa olmazı, eski günleri anmayı ve konuşmayı.

Bir de sosyal medyada beğendimiz yazıları, seri mouse hareketleriyle, ya da akıllı telefonlarda orta veya işaret parmağımızı bastırarak kopyalayıp yapıştırmayı.

Bir tanesi pek popüler bu günlerde kopyalanıp paylaşılan yazılardan, Kıbrıs’ta doğdum ve büyüdüm diye başlıyor çok da güzel yazılmış.

Ah nostalji vah nostalji.

Yaşlara göre değişir nostalji özlemi, yaşamadığımız yıllara dahi gitmek isteriz. 1930’larda yaşamak isterdim diye yazanı görmüşlüğüm var.

Her eve bir zaman makinası lazım galiba diyesim var, o da eskiden beri çok özlem duyulan bir icat, biraz gecikti galiba.

Halen umutluyum ama.

Işınla beni Scotty” talimatıyla karıncalanıp yok olarak anında başka yere ışınlanan Uzay Yolu dizisindeki Kaptan Kirk ve Mr. Spock’a özenmekle geçti çocukluğumuz.

Işınlanmayı geçtim, şimdilerde Ercan’dan Türkiye’ye bile gitmek mümkün değil, ya astronomik bilet fiyatları engel ya da “sakıncalı” kategoriden içeriye alınmama tehlikesi.

Nostalji yazısında bile girme bunlara Cenk diye kendi kendime konuşuyorum, huy işte, can çıkar huy çıkmaz.

Neyse, devam edelim;

60’lı, 70’li, 80’li yılların saf ve bozulmamış dostluklarını yasamak isteriz, güzel aile gelenek ve dayanışmasını özleriz, o yılların sağlıklı gıdalarıyla beslenmek isteriz.

O dönemlerin nostaljik müziğine olan hayranlığımız bir başkadır.

Bilhassa erkeklerde sokak oyunlarına olan özlem ise anlatılamayacak derecededir.

Nerede o lingiri oynununda matsas götsas andirigitsas diye saydığımız günler?
Guççi, gofti delik pirili oyunlarımız?

Dönemin çocukları sokakta lingiri oynarken. Fotoğraf: Banu Demirayak

Biz bozulmamıştık o dönemlerde, çok da barışçıldık hem.

Her pirili oyununun sonunda illa ki sert bir kavga çıkardı örneğin, yüten yütülen kavgası olmazsa olmazdı. Kuş lastiği savaşlarında yarılmayan kafa kalmazdı, huzur başka boyuttaydı mahallede.

Yenicami Çetinkaya maçlarında iki tribün arasında havada uçan sandalye ve şişeler, hepsi de içimizdeki insaniyetin ve sevginin dışa vurumuydu.

Lok Lok Cemaliyabanın çıkardığı mahalle kavgaları da fazla huzurdandı hep.

Özleriz özlemesine geçmişi, o dönemleri tekrar yaşamak da isteriz de tüm bunları günümüzün konforu, teknolojisi, iletişim olanakları ve kazancından da vazgeçmeden yapmak isteriz, bu yaman bir çelişki mi sence anne?

Sadece arabalarda ve evlerde klima olmadığını hayal edin yeter.

Gençlerin, internet öncesi dönem için, “nasıl anlaşıp da buluşurdunuz” sorusu zaten halen cevaplanamadı, şimdi bunu düşünerek nostaljiye kilitlenmiş beynimize kısa devre yaptırmayalım.

***

Şimdi yazacağım bölüm doğup büyüdüğüm ve yaşamımı geçirdiğim Lefkoşa için damardan nostalji bölümüdür. İsteyen kopyalayıp paylaşabilir hatta.

Bunların bir kısmını duymuşsundur belki de.
Yarısını olsun yaşadıysan veya hatırlıyorsan orta yaşlara yelken açtın. Hepsi ve daha fazlası varsa hafızada durum fena demektir.

Üzgünüm ama artık ya ihtiyarsın ya da ihtiyarlamaktasın.

Listemiz şöyle;

• Şarlot tatlısını Londra Pastanesi’nde yediysen;
• Taksim ve Selo pavyonlarında tilt ve bilardo oynadıysan;
• Bir dönem Lefkoşa gençliğine, hiç bitmeyen seanslarıyla “eğlencelik” film hizmeti veren Dünya Sinemasına gittiysen; (tehlikeli kategori)
• Pazar gezmesi için şimdiki Levent Kolej’in yerindeki Akar Gazinonosuna gittiysen;
• Kuruçeşme mahallesinde Lefkoşa’nın “özel” ve güzide işletmenin ne olduğunu biliyorsan ve/veya gittiysen; (çok tehlikeli kategori)
• Gençlik Gücü festivalindeki Sihirbaz Mandrake’nin gösterisini izlediysen;
• Morfin Emine, Kadriye, Ziba ve Keriman adlı emektarların mesleğini biliyorsan ve/veya ziyaret ettiysen; (çooook tehlikeli kategori)
• 7 dil konuştuğu rivayet edilen “Deli” Cemal’ı, Kovboy kıyafetiyle dolaşıp düellolar yapan Cessi’yi hatırlıyorsan;
• Meyhane denince, şimdiki gibi homini gırtlak, mide fesadı geçirinceye kadar yemek yemeyi değil de üç dört mezeli çilingir sofrasında Angliya veya Otuzbir içilen günleri yaşadıysan; bkz. Hammalın Meyhanesi;
• Yusuf Kaptan sahasında, sabahtan akşama kadar süren seven-a-side futbol turnuvalarını izlediysen;
• Mehmetaliler grubunu ve/veya ünlü zennemiz Ahmet Nadide’yi canlı olarak izleyebildiysen;

Çok daha fazla uzatmak mümkün bu listeyi, Lozan Otobüsleri, Buz fabrikası, Ahmet Becerikli, ilk Hamburgerci Star Burgers, Galadari ayranı, Budak ve Altan Pastaneleri, Zafer ve Şahin sinemaları, say say bitmez.

Bir kısmını ucundan, bir kısmının tamını yaşadığım için mutluyum tabii ama baştaki ikileme geri dönersek;
Günümüz olanakları olmadan o dönemi yaşama ikilemi, klimasız yaz günleri, arabalar 50 derece, internet yok, trrrrııkkkk diye çıkardığı sesle kadranın geri gelmesini beklediğimiz çevirmeli telefon dönemi.
Nasıl anlaşıp buluştuğumuzu ise halen cidden hatırlamam.

Seni bilmem ama ben bu günde kalmak istiyorum, geçmiş anılarda daha güzel.

Eminim son kararım.









Başa dön tuşu