NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR…
Yaşı yirmilerinin sonuna, otuzların başına gelenler de dahil sanırım bir şekilde bu cümleyi söylemeyenimiz yoktur diye tahmin ederim.
Bu sıkıcı yazıyı okuma niyetiniz varsa bir dakika ara verip düşünmenizi istiyorum; neydi eski bayramlarda güzel olan ya da eski bayramlar gerçekten daha mı güzeldi?
Bunun cevabına birazdan döneriz.
***
Mehmet dedem rahmetlik (lakabıyla yazayım; Gondo Memed), günde hiç vakit namazını kılmazdı ama yaşım yetişmediği için kendisinden dinledim, her gün bir vakit içkisini içermiş.
Bir vakit derken, uzunca bir vakit ama ha!
Sağlam içermiş.
1898 doğumluydu, memleketin nereden nereye geldiğinin canlı resmiydi benim için. Babasıyla berber Baf’a yük kervanları götürürmüş, sadece gitmek üç gün.
Kimilerine atmasyon gelir ama Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’nın damadıydı. Ağa da sofu imiş üstelik. Kendisi asla içki içmez ama içen damadının meyhanedeki hesabını da ona çaktırmadan ödermiş.
20’li yaşlarda olsa dedem o zaman, 100 sene evvelden bahsediyoruz, feodal yapının hakim olduğu bir Kıbrıs, şimdi hayal etmesi dahi güç.
Hüseyin Dede diye bildiğimiz oldukça yaşlı bir de amcamız vardı, Yazlık Londra Pastanesi’nin müdavimi, kendi halinde upuzun boylu, yalnız bir adamdı, her gece iki şişe tombul şişe Efes birasını mutlaka içerdi.
“Ağam” diye hitap ederdi dedeme, Sarı Çizmeli’nin yanında kendi deyimiyle “yanaşma” imiş. Ağanın yanında büyümüş ve çiftlikte kahya imiş aslında. Her bayram arifesi, “Gel yarın sabah bayram namazına götüreyim seni” derdi bana gülümseyerek.
İşte o Hüseyin dedemiz, Gondo Memed’den büyük olmasına rağmen bayram günleri “öpeyim ağam” diyerek dedemin elini öperdi, dedem de hiç itiraz etmeden öptürürdü elini.
Surat da bir karış asık ha dedemin, ağa damadı sonuçta, yüz vermezdi yanaşmaya.
Her yemekten sonra mutlaka “ilahi yarabbi şükür” cümlesini söylerdi dedem. Aklım kesmeye başladığında merak eder olmuştum, bize öğretildiği ya da dayatıldığı şekliyle iyi bir Müslüman değildi ama her yemekten sonra da şükür. İlginç??
***
Bir de Arif ustamı anlatmak isterim.
Arif Keski, benim ona hitabımla “Arif Muhammed”, babasının adı.
Adı büyük, memleketten alan taraf değil veren taraf olan zenginlerden daha büyü bir insandı Arif Usta benim için.
Baf’ın Susuz köyünden kopmuş, karşılığında zırnık alamadığı en kıymetli yıllarını bu ülkeye mücahit olarak harcamış, daha sonra da tırnaklarıyla kazıyarak bir makinist dükkanı sahibi olmuş ve o dükkan sayesinde çocuklarını okutup evlendirmişti Arif ustamız.
Aslında bir modern zaman halk filozofuydu Arif ustam, kendi yavaş uslubuyla olaylara ve durumlara dair düşüncelerini anlatırdı.
Hep kazık yedi bu memleketten ama asla da toz kondurtmadı, kendi deyimiyle “bizim cemaate”.
Cemaat Meclisi günlerinden kalmaydı ustanın bu söylemi akibet.
Senelerce ağzının içine bakarak dinledim ustayı, geçen sene kaybettik kendisini maalesef.
İşte o Arif ustamız, vesile olduğunda sofrasında içkisini eksik etmeyen ve sağlam içen, oğullarıyla kızıyla kadeh tokuşturan Arif Muhammed, Ramazan ayı geldi miydi bir ay boyunca alkole ara verir, daha sonra normal düzenine dönerdi.
Sonradan “Yeter ya hu artık” deseler de oğulları Mustafa ve Mehmet’i de bayram namazlarına mutlaka götürürdü Arif ustam.
Rahmetli eşi Aysel abamla beraber emeklilik dönemlerinde 3 aylarda da oruç tuttu ve 5 vakit namazını da kıldı Arif Usta.
Bunlar olurken de evde normal yaşam devam etti, ne birisine bir dayatma oldu, ne o günah, ne de bu yasak.
***
Bayram değil seyran değil, bu Cenk bunları neden yazıyor, neden kafamızı ütülüyor?
Yok yok, bugün bayram, ondan aklıma geldi.
Orada o külliye, burada bu cami.
Kadın onu yaparsa caiz değildir, erkek böyle yürümeli, şöyle konuşmalı.
Dozu giderek artan bir Sünni İslamlaştırma ve Vahabileştirme propaganadası ve uygulaması içerisinde, erken kalktığım bir bayram sabahı bunlar geldi aklıma.
Gondo Memed, Hüseyin Dede, Arif Usta ve daha niceleri, eminim pek çoğunuzun ailesinde de neneler ve dedeler böyle idi.
İdeolojik olmayan, dayatılmış değil, yaşamın süzgecinden geçmiş Müslümandı onlar, yoz düşünce veya yobazlık nedir bırakın, birisine bir şey dayatmak akıllarının ucuna dahi gelmezdi.
***
Açılış cümleme geri dönersem, yukarıda dediğim gibi her ailede vardı Gondo Memed, Hüseyin Dede, Arif Usta, Aysel Teyze.
Onlar bayramları dini olarak kalplerinde hisseder ama kültürel olarak yaşarlardı.
Ağrımıza giderdi o el öpme fasariyası ama kıymetini de esasen onlar gittikten sonra anladık.
Her bayram güzeldir aslında, yeter ki etrafta sevdikleriniz olsun, sizi görünce çıkarsız gülümseyen aileniz ve dostlarınız olsun. Abartıya kaçmadan evde ne varsa ikram etsin.
Şimdilerde etrafımızda ve bayramlarda eksik olan bunlar işte, çıkarsız, içten samimi insanlar.
Fazla olan ise dayatmalar, bizlere biçilen Sünni-Vahabi gömleği.
Kapitalizmin etkileri mi?
Ona girersek bu yazı 20 sayfa daha sürer.
***
Tümü de huzur içerisinde yatsın.
Hepinize mutlu ve sağlıklı bir bayram dilerim.