Adaletin Kör, Eğitimin Topal

Kıbrıs’ın kuzeyinde adaletin gözü oyuldu, eğitim sisteminin da kalbi söküldü sökülüyor ve büyük bir çoğunluk çıkarları uğruna bunlara karşı sessiz.
Her gün biraz daha çürüyen bu düzende, artık adalet da eğitim da gelecek da birer dekordan ibaret. Sahte bir devlet tiyatrosunda, figüran rollerini ezberlemiş bir halkın acıklı sahnesi gibi, herkes repliklerini ezberlemiş.
Girne’deki rüşvet skandalı sadece küçük bir pencere araladı. Davaları kapatmak için rüşvet isteyenler tutuklandı.
Ama o pencerenin ardında ne kadar kirli ilişki saklandığını, kaç yargıcın, kaç savcının, kaç “atanmış” kamu görevlisinin vicdanını birilerine kiraya verdiğini kaçımız haberdarık?
Çünkü bu coğrafyada adaletin yeri artık mahkeme salonları olmaktan çıktı, siyasetçilerin telefon rehberindeki isim sıralaması tüm adaletin dağıtılmasını sağlamakta.
Üçlü kararnamelerle yapılan atamaların arkasındaki siyasi karanlığı sorgulayan yok. Sorgulamak isteyenler ya hedef yapılıyor ya da “dış güçlerin maşası” ilan ediliyor.
Oysa bu dış güç masalı, içteki çürümüşlüğü perdelemekten başka bir işe yaramıyor.
Bir yandan da eğitim sistemine müdahalelerle çocuklarımızın zihni rehin alınıyor. Öğretmen sendikaları ayakta ama hükümetin umurunda değil.
KTÖS ve KTOEÖS‘ün sokaklarda haykırdığı şey aslında bu ülkenin son nefesidir: “Çocuklarımıza dokunmayın!”
Ama onlar sadece çocuklarımıza değil, geleceğimize, kimliğimize, aklımızı da kontrol altına almak istiyorlar.
Bence eğitime yapılan müdahaleyle yargıya yapılan müdahale arasında hiçbir fark yok. Biri bugünü, diğeri yarını öldürüyor.
Ve bu iki ölüm arasında sessiz kalan her siyasetçi, her bürokrat, her gazeteci, her vatandaş bu cinayetin ortağıdır.
Türkiye’de Meclis’e verilen “Kıbrıs’ın kuzeyinde yolsuzluk ve rüşvet” önergesi, AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi.
Bu bile tek başına sistemin nasıl çalıştığını gösteriyor. Buradaki çürümeye Ankara’dan kılıf dikiliyor. Halil Falyalı’nın ardından ortaya çıkan ilişkiler ağı sadece bir başlangıçtı. Asıl büyük kir, hâlâ kravatlı ve korumalı olarak geziyor bu sokaklarda.
Sahi, ne zaman uyanacağız? Bu düzen daha ne kadar sürdürülebilir? Her geçen gün biraz daha kirlenirken, her gün biraz daha susarken, “vatan” dediğimiz şeyin içini kimlerin nasıl boşalttığını ne zaman konuşup göreceğiz?
Bu düzende adalet aramak, kör bir sisteme ayna tutmak gibi bir şey.
Ama unutmamalı: Ayna kırılırsa, parçası yaralar. Ve biz artık ya o aynayı kıracağız ya da parçalanmaya razı geleceğiz.