Orhan Kemal’den N.D.’ye….
Aydınlarla, sanatçılarla, fikir adamlarıyla, akademisyenlerle, muhaliflerle uğraşmaktan vazgeçmediler ve hep muhbir vatandaşlar yarattılar.
Aslında 2005 yılı medya yapısı üzerine derinlemesine bilgiler vermek üzere hazırlanmıştım ki okuduğum bir haber bana Basın Tarihi sürecinde bir kuantum sıçraması yaşattı…
Bir yanım 2023’teyken diğer yanım 1966 yılına gitti ve adeta orada kaldı.
***
2023’teki yanımdan başlayalım.
Antalya Muratpaşa’daki bir kafede, Hollanda doğumlu N.D konuşurken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la ilgili bazı ifadeler kullanmış.
N.D’nin o konuşmasını cep telefonuyla kaydeden “muhbir vatandaş” da polise şikayette bulunmuş.
Gözaltına alınan N.D., ifade işlemlerinin ardından çıkarıldığı adliyede “cumhurbaşkanına hakaret”ten tutuklanarak, cezaevine gönderilmiş.
***
Sağlıklı demokratik ülkelerde “cumhurbaşkanına hakaret” suçu yoktur… Cumhurbaşkanı hakarete uğradığını düşünür ise her vatandaş gibi savcılığa başvurur.
O ülkeler yönetenin padişah sayılmadığı, asıl yönetilenin önemli ve değerli olduğu ülkeler.
Bu, zaten buralarda söz konusu değil de tam bir korku ve polis devleti olma hızı dehşet verici…
Arkadaşınla konuşurken bile bulunduğun mekânda şüphe ve korku içinde etrafı kolaçan edeceksin, otosansürün şahını uygulayacaksın.
Abdülhamit döneminde yaşar gibi…
Tüm harcamalarını vergilerle halk karşılasa da yönetenleri sürekli öveceksin, asla ve kata yermeyeceksin.
***
“Kafede cumhurbaşkanına hakaret etti” iddiasıyla tutuklanan kadın haberi ile 29 Ocak 2020 tarihinde gene Basın Tarihi’nde “Sovyetlere dost, sola düşman…” başlıklı yazıda söz ettiğim “köfteci dükkanında komünizm propagandası yaptı” haberi arasındaki acıklı benzerlik birden zihnimde çınladı.
O yazıda şöyle yazmıştım:
“Sol düşünceye karşı mücadele ederken, hükümet programlarındaki taahhütlerin aksine, özgürlük ve demokrasi çok sıkça ihlal edildi.
Demirel hükümetinin daha ilk yılında, 1966’da Orhan Kemal de dâhil olmak üzere pek çok sanatçı, aydın ve muhalif tutuklandı.
Benim de birçoğuna bizzat şahit olduğum bu skandallardan biri de daha sonra Basınköy’de komşumuz olan Orhan Kemal’in Cibali’deki mütevazı evinin yanı başında bulunan köftecide komünizm propagandası yaptığı iddiasıydı.
Baskı ve çıldırma o noktaya varmıştı ki tutuklananlar arasında yazdığı kompozisyonda Atatürk’le Lenin’i kıyaslayan 15 yaşındaki bir ortaokul öğrencisi olan Gürbüz Şimşek de vardı. Ayrıca Yaşar Kemal, Can Yücel, Ruhi Su ve Nesimi Çimen’in de aralarında bulunduğu pek çok aydın ve sanatçı yine komünizmle mücadele çerçevesinde soruşturmaya uğradı”
***
Antalya’daki ürkütücü gelişme ve bunun kısa haberi ister istemez 57 yıldır değişmeyen bu haberlere yeniden yoğunlaşmama sebep oldu. “Köftecide komünizm propagandası” haberlerini bir daha okudum.
7 Şubat 1966 günü Fener Postanesi’nden Sirkeci Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şubesi’ne imzasız bir ihbar mektubu gider.
O zamanlar cep telefonu yoktur ve bu nedenle muhbirlik araçları arasında bulunmaz.
Mektupta Orhan Kemal’in, evine yakın bir köftecide etrafına topladığı kişilere komünizm propagandası yaptığı yazmaktadır.
***
“Gerekli inceleme” başlatılır hemen ve muhbirin bildirdiği gibi “söz konusu şahısların lokantaya öteden beri devam ettiği ve lokantada komünizm propagandası yaptıkları, bu konularda yetiştirici ders mahiyetinde telkin ve tahriklerde bulundukları tespit edilir.”
8 Mart 1966 tarihli Emniyet fezlekesine göre “ihtilalci sosyalizme yani komünizme inandıkları anlaşılmakta olup komünist yeraltı çalışmalarına ve tekniğine uygun olarak illegal üç kişilik hücre teşkilatı vücuda getiren ve lokantayı lokal olarak kullananlardan” biri olan Mehmet Raşit Öğütçü, ünlü yazar Orhan Kemal’dir.
Öncesinde 5 yıllık bir mahpusluğu vardır Orhan Kemal’in, Nâzım Hikmet ile cezaevi arkadaşlığı yapmışlardır. Lakin belli ki devletin içini soğutmaya yetmemiştir bu hapislik, hayli yaşlanmış ve sağlığı da bozulmuş olduğu halde soruşturmalara ve davalara maruz kalır ve nihayetinde bir ihbar mektubu ile köftecide komünizm propagandası yaptığından bahisle 08.03.1966 günü sorguya alınır.
Sulh ceza yargıcı delillerin yeterli olmadığını ve sabit ikametgah sahibi olduklarını göz önüne alarak tutuklama talebini reddederse de savcının itirazı üzerine İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi şahitlerin emniyetteki ifadelerine ve “delillerin karartılması” ihtimaline dayanarak tutuklanmalarına karar verir.
***
Ülkenin en önemli yazarlarından birinin “köftecide komünizm propagandası” yaptığı iddiasıyla tutuklanmasını gazeteler şöyle haber yapar:
“Yazar Orhan Kemal ile TİP Fatih İlçe Başkanı Mehmet Şahin ve Mustafa Kutlu, hücre çalışması ve komünizm propagandası yaptıkları gerekçesiyle tutuklandılar.”
***
Sanıklara atfedilen TCK 142/1 ve 4. bendindeki suçların oluşup oluşmadığını tetkik etmek üzere mahkeme bilirkişiye başvurur.
Bilirkişilerden biri, o dönemde çok tanınan ve babam nedeniyle bizim ailenin de yakından bildiği, TCK 142 yargılamalarında sıklıkla karşımıza çıkan bir isimdir: Prof. Dr. Sulhi Dönmezer.
Neyse ki bu kez dosyada suç unsuruna rastlanmadığı yönünde rapor yazar.
***
Cumhuriyet savcısının sanıkların cezalandırılması yönündeki mütalaasına rağmen İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi sanıkların beraatlerine karar verir.
Savcılık kararı temyiz eder ama yerel mahkemenin kararı Yargıtay tarafından da isabetli bulunur ve onanır.
Orhan Kemal’in köftecide devletin düzenini yıkmaya kalkışmadığı teyit edilmiş olur.
***
Türk edebiyatının yüz akı kalemlerinden biri olan Orhan Kemal’in kitap haline getirilen mektupları arasında, 23 Mart 1966’da “köftecide komünizm propagandası” nedeniyle bulunduğu hapishaneden Fikret Otyam’a yazdığı mektuplar da vardır:
“Revirdeki odamızın karyolasında sana yazıyorum bu satırları. Saat akşamüstünün 18.30’u.
Transistörlü radyoda Muzaffer Akgün. Malum türkülerinden birini döktürüyor:
‘Gül koydum gül tasına’
…..Yer yer, kendi hâlim, içime dokundu, taştım ama, asla kırgın; karamsar değilim. ‘Orhan Kemal’in başına gelir böyle şeyler.
Günler çok monoton olmakla beraber, geçiyor be. Lokantacı Mustafa, Gazcı Mehmet Şahin’le aynı odadayız. Bekliyoruz…
Bana sorarsan, ‘suçum yok’ ama başkaları herhalde bu kanıda değiller ki tutukluyum.
….Ne roman, ne hikâye, hatta ne de piyes…
Düşünmüyorum bile.
Fakat bol bol uyuyorum. İçkiyi falan aradığım da yok.
Ne çeşitli uyku ilaçları, ne de De Carbon, Vitona B, Combizime, Becosime, şu bu..
….Haaa. Cezaevini hiç yadırgamadım. Sanki 943’ün 26 Eylül’ünde Bursa Cezaevinden tahliye olunmadım da, ceza hiç aralıksız sürüp gidiyor…”
***
Aydınlarla, sanatçılarla, fikir adamlarıyla, akademisyenlerle, muhaliflerle uğraşmaktan hiç vazgeçmediler.
Ve her zaman kendilerine uygun muhbir vatandaşlar yarattılar.
Orhan Kemal’e zulmederken sadece mektup kullanıyorlardı…
Şimdi yanına cep telefonu da ilave ettiler.
Başka değişen bir şey olmadı.