Kıbrıs Sorunu Çözülecek mi?
Bulunduğum ortamlarda “Kıbrıs sorunu çözülecek mi?” sorusuyla karşılaşmaktayım.
Hayatımızın her aşamasını etkileyen bu sorunun tanımlanması basit olmasına rağmen çözümün bu kadar uzamasının nedeni; çözümün sorunu yaratanların çıkarlarına bağlı olmasıdır.
Kıbrıs sorununu; “Kıbrıs Rum Liderliği’nin Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimini Kıbrıslı Türklerle paylaşmak istememesi ve Kıbrıs Türk Liderliği’nin Türkiye ile hareket ederek ortaya koyduğu bölücü faaliyetler” şeklinde tanımlasak da bu yerel bakış açısıdır.
Buna her iki toplumdaki ırkçı, şoven ve sahte milliyetçilerin hayatımızın her alanındaki tutumlarını ilave edersek, Kıbrıs sorununun sadece bir yönünü tanımlarız.
Kıbrıs sorununun iki yüz yılı aşan bir hikayesi vardır ki; emperyalizmin Orta Doğu ve bölgemizdeki çıkarlarıyla açıklanabilir.
Rus çarlığının sıcak denizlere inme stratejisiyle, Balkanlar’da etnik, Slav ve Helen milliyetçiliğini kışkırtmasıyla başlayan süreç, Osmanlı Devleti’nin İngiliz, Fransız devletlerinden Rusya’ya karşı ittifakına kadar varmıştır.
İki yüz yıl sonra Ukrayna’da çıkarılan savaşla 1853-55’de Kırım’da yapılan savaş arasında İngiliz-Fransızlara, Amerika ve dolayısıyla NATO’nun taraf olması eklenmiştir.
Dünyayı yöneten global güçlerin çabaları ile Sovyetler Birliği 1990’da dağılmış, tek kutuplu dünya ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliği’ni oluşturan ana güç Rusya’nın, yaşanan çalkantılardan sonra emperyal bir güç olarak “Putin” liderliğinde tekrar dünya sahnesine çıkması, global güçleri mutlu etmemiştir.
Eski Sovyet cumhuriyetlerinde kargaşa ve terör eylemleriyle buralara müdahale edilmiştir.
Çeçenistan’da, Abhazya-Gürcistan’da, Ermenistan-Azerbaycan’da yaratılan ayrılıkçı eylemlerle yetinmeyen global güçler, Varşova Paktı üyesi ülkeleri tek tek NATO üyesi yaparak, Rusya’nın burnunun dibine kadar nükleer füzeler konuşlandırmışlardır.
Bir yandan da “demokrasi götürme” yalanıyla Irak ve Afganistan işgal edilmiş, ardından “Arap Baharı” adıyla Suriye, Libya kan gölüne döndürülmüştür.
Orta Doğu’yu rahatça kontrolü altına alan küresel güçler, Ukrayna’yı da Rusya ile savaşa sokmuşlardır. Bu savaş gerekçe gösterilerek ABD, AB ve NATO ülkeleri Rusya’ya acımasız ambargo uygulamaktadırlar.
Sonsuz doğal kaynaklara ve yetişmiş insan gücüne sahip Rusya’yı kısa vadede ambargolarla durdurmak mümkün değildir.
Avrupa’nın tamamının Rus doğal gazına bağımlı olması, ambargonun uygulanmasının önündeki en büyük engeldir. Bunun için küresel güçler alternatif enerji kaynağı arayışına girmişlerdir.
Burada nükleer enerji alternatif görülmekle birlikte, küresel güçlerin elindeki petrol şirketleri doğal gaz ve petrolün kârından vazgeçmek istememektedirler.
Alternatif; Avrupa’nın 50 yıllık ihtiyacını karşılama kapasitesine sahip Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol kaynaklarıdır.
Kıbrıs, Mısır, İsrail ve Lübnan karasularındaki doğal gaz kaynaklarını çıkarmak, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Ürdün üzerinden enerji kaynaklarını Akdeniz’e ulaştırmak ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımak hedeflenmektedir.
Bu formülün Rusların ittifakını çökerteceği başta Türkiye, Yunanistan, Mısır, İsrail, Kıbrıs ve Arap ülkeleri arasında yaratılacak ekonomik iş birliği ile bölgede siyasi istikrarın yakalanması hedeflenmektedir.
Küresel güçlerin hizmetindeki Erdoğan liderliğindeki Türkiye yönetimi bu doğrultuda Yunanistan ve Mısır ile ilişkilerini düzeltmeye başlamıştır. İran ve Rusya’nın Hamas’ı kışkırtmasıyla Gazze’de başlayıp, Filistinlilerin soykırıma uğramasına neden olan savaşa bile Mısır ve Türkiye’nin sessiz kalması, ABD ve AB’nin İsrail’e arka çıkmalarının arkasında siyasi çıkarlar yatmaktadır.
Kuzey Irak’ta ve Suriye’nin kuzeyinde yaratılan bölgesel Kürt yönetimlerine ilave olarak Türkiye’nin güney doğusunda eyalet sistemine dayalı, bölgesel yönetim bir müddet sonra Türkiye’yi yönetenlerce gündeme alınmasını sürpriz olarak algılamamak gerekir.
Yerel seçimlerde Kürt seçmenin yoğun destek verdiği partilerin her bölgede aday çıkarması, Erdoğan ve AKP’ye destek anlamı taşımaktadır.
Bu bile kapalı kapılar ardında pazarlıkların devam ettiğini göstermektedir. İsrail’e ek olarak bölgesel bir Kürt devleti, ABD’nin bölgedeki çıkarları için kaçınılmaz gerekliliktir.
Dört bir yanımızda savaşların sürdüğü bu günlerde, Kıbrıs sorununun çözümü için BM’nin arabulucu görevlendirmesi önemli bir gelişmedir. Crans Montana’da sonuç alınmaması küresel güçlerle Rusya arasındaki dengelerin sonucudur.
Kıbrıs sorununu uluslararası dengeler içinde ele almalıyız. Unutmayalım ki Yunanistan, Türkiye, Lübnan, Suriye, İsrail Filistin, Mısır ve Libya Türk bayrağındaki ayı oluşturursa onun yıldızı Kıbrıs’tır.