Köşe Yazarlarımız

Müstehcen nedir, pornografik nedir, erotik nedir?






Muzır kurulu üyelerine “Müstehcen nedir, pornografik nedir, erotik nedir?” diye sorup cevapları uzmanlara götürmek eğlenceli olabilir…

ANAP dört eğilimin partisiydi. Milliyetçiler, muhafazakârlar, liberaller, sol ve sosyal demokratlar. İcraatlarında bu dört eğilimin partisi olmanın tüm yansımaları da mevcuttu.

12 Eylül faşizminin ertesinde ortaya çıkan nispî özgürleşme ile basındaki çok satışlı iyice hafiflemiş bulvar gazeteleri kışkırtılmak için fırsat kollayan bağnaz bir tutuculuğu da tetikledi.

Yaşamı ve insan doğasını poşetlemek isteyen zihniyet harekete geçti. 1986 yılında, “18 yaşından küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacağı anlaşılan” yayınları konu edinen ve kadük kalmış sayılabilecek bir yasayı yeniden canlandırdılar.

Değişiklik tasarısı büyük gürültülere yol açtı. Ve gündeme “müstehcen yayın” kavramını soktular. Ayrıca neyin müstehcen olup olmadığına devlet bürokratlarından oluşan bir kurul karar verecekti. Üstelik o kurulun görüşü mahkemede bilirkişi raporu olarak kabul edilecekti.

Kurul üyelerinin Millî Güvenlik Kurulu, Adalet, İçişleri, Milli Eğitim, Kültür ve Sağlık Bakanlıkları ile Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından seçilmeleri öngörüldü.

Ayrıca bu kurul değerlendirmelerinde Milli Eğitim Bakanlığı Kanunu’nun genel amaç ve ilkelerini göz önünde bulundurmak mecburiyetindeydi:

“Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek.”

Buna bir de kendini ölçü sayan “muhbir vatandaşları” katın… Dünya klasiklerinin bu çerçevede değerlendirilmesi mümkün olamayacağından sonuç bir felakete dönüştü.

Bir yandan muzır kurulu, diğer yandan “muhbir vatandaş” düzeyinin sanat ve estetik anlayışı edebiyatı cezalandırmaya girişti. Gazetelerle dergilerin yanısıra Türk ve dünya klasikleri müstehcen bulunmaya, yasaklanmaya başlandı…

***

Dünyada da kimi ülkelerde “müstehcenlik” konusunda çıkarılmış yasalar var ve bu yasalar doğrultusunda kimi edebiyat eserlerine de yasaklar gelmiş ama hiçbir yerde “muzır kurulu” diye bir kurul olmamış… Ayrıca da bunların hiçbiri 1960’lar sonrasına taşınmamış.

Örneğin, Britanya’da Müstehcen Yayın Yasası 1857’de çıkarılmış, 1959’da yenilenmiş. Yasada “sanat ve bilim eserleri ya da kamu yararına diğer eserler” kapsam dışı tutulurken, bir dava söz konusu olduğunda eserin niteliğine konunun uzmanlarının ifadesiyle karar veriliyor.

Devlet memurları ve bürokratlardan oluşan bir kurul ise hiçbir ülkede görülmemiş.

Aslında muzır kurulu üyelerine “Müstehcen nedir, pornografik nedir, erotik nedir?” sorusunu sorup cevapları da uzmanlara götürmek eğlenceli olabilir.

***

Kanunun uygulamasına geçildikten sonra çok sayıda dava açıldı.

Gazete ve dergiler için milyarlarca liralık para cezalarına hükmedildi. Eski yasada bu kanuna uymayanlar için 25 liradan 100 liraya kadar para cezaları öngörülmüştü. Bu cezalar 2 milyon liradan 10 milyon liraya ve bazı durumlarda 30 milyon liraya kadar çıkartıldı.

Romanlar ve bilimsel kitaplar da yargılandı. Ünlü yazar Henry Miller’in Oğlak Dönencesi adlı romanı bile bir iki paragrafından dolayı mahkûm edildi.

“Çok sayıda davanın açıldığı İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, kanunun yürürlüğe girdiği Mart 1986 ile Şubat 1988 arasında yedi yayın organını 31 ayrı davada toplam 7 milyar 6 milyon 629 bin 645 lira para cezasına çarptırdı; 18 davada beraat kararı verdi.

Playboy dergisine 11 ayrı davada toplam 3 milyar 855 milyon 494 bin 362 lira rekor para cezası verildi. Tan gazetesi için açılan 9 dava aklamayla sonuçlandı, 8 ayrı davada toplam 757 milyon 288 bin 734 lira para cezasına hükmedildi.

Bravo dergisi 7 ayrı davada 1 milyar 343 milyon 779 bin 999 lira, Sabah gazetesi 2 davada 735 milyon 982 bin 800 lira, Süper Gazete bir davada 77 milyon 291 bin 250 lira, Haftanın Sesi bir davada 20 milyon 812 bin 500 lira para cezasına çarptırıldılar.

Böylece muzır davalarında verilen para cezaları 7 milyara ulaştı. O tarihte 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 200 dolayında dava dosyası bulunuyordu. Davalar sürüp gitti, birçok dergi ve kitap “poşette” satılmaya başlandı.”

***

Ve bu arada baskı ve sansür bizim aileden de iki kitabı kurban aldı… İlki babam Çetin Altan’ın CHP-MSP koalisyonunda müstehcenlikten toplatılan Bir Avuç Gökyüzü isimli romanıydı, ikincisi de ANAP döneminde ağabeyim Ahmet Altan’ın romanı Sudaki İz oldu…

Üstelik maalesef Muzır Yasası gerilerde de kalmış değil, zaman zaman kafasını kaldırıp, özellikle edebiyat dünyasında avlanmaya devam ediyor.

Bu açıdan belki üzerinde daha fazla durmaya gerek var.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu