ST.BARNABAS BASKINI VE KUTLU ADALI CİNAYETİ…!!!
Tarih 14 Mart 1996 Perşembe…
Saat 19.00 sularında yeşil renk askeri plakalı bir Reno 21 araç içerisinde bir şöför ile birlikte soyadı “Koparır” olan bir Albay ve yine yeşil renk askeri plakalı bir Ford transit araç içerisinde iki uzman çavuş ve on asker silahları ile birlikte St.Barnabas müzesine baskın yapar…
Müze bekçileri Mustafa Alikor ve Yaşar Acu askerler tarafından bir odaya kilitlenir ve başlarına silahlı iki asker dikilir… “Koparır” soy isimli Albay bekçilere, “Olayın sizinle bir ilgisi yok, siz kendi görevinizi yapınız, biz burada ufak çaplı bir tatbikat yapacağız” der…
Bekçiler izole edildikten sonra müzeye Sivil Savunma teşkilatına ait CV 765 plakalı beyaz renk Reno Toros marka araç içerisinde 4 sivil gelir…
Ardından içinde kaç kişi olduğu bilinmeyen üç sivil araç daha gelir, bunlardan biri yine beyaz renk Reno Toros, diğeri kırmızı renk Isuzu Trooper jip, bir diğeri ise beyaz renk Suziki Vitara jiptir…
Gelen kişiler müzenin doğusunda bulunan ve içinde St.Barnabas’ın mezarının olduğu küçük kiliseye gider, gece saat 23.00’e kadar mezar taşlarını sökerler ve mezarı kazarlar…
Mezar taşlarının söküldüğü ve mezarın kazıldığı ertesi sabah yapılan kontrolde bekçiler tarafından verilen ifadelerde yer almaktadır…
İddiaya göre söz konusu mezarda bulunan ve dünyada çok az örneği olan, İsa’nın da konuştuğu “Arami” dilinde “Süryani” alfabesi ile yazılmış Barnabas incili oradan alınıyor ve söz konusu asker ve sivil personel saat 23.00 gibi bekçileri serbest bırakarak müzeden ayrılıyor…
Böyle bir baskın her ne hikmetse o gece bekçiler tarafından ne Müzeler Müdürlüğü bölge amirine, ne de polise bildirilmiyor… Ancak ertesi sabah bölge amirine bilgi veriliyor, bölge amiri de Mağusa polisini arıyor…
Olay yerine gelip incelemede bulunan Mağusa Polis Müdürü telefonla GKK Kurmay Başkanını arayıp bilgi veriyor ve sonra Müzeler Müdürlüğü Mağusa Şube Amiri arkeolog Nusret Mahirel’e büyütülecek bir olay olmadığını ve soruşturmayı daha ileri götürmemesini telkin ediyor…
Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürü Tuncer Bağışkan da olayın bilgisine gelmesinden sonra hem Mağusa Polis Müdürü, hem de GKK Kurmay Başkanı ile görüşüyor…
Mağusa Polis Müdürü Bağışkan’a, polisin konu hakkında ileri bir soruşturmaya gitmeyeceğini söylerken, Kurmay Başkanı da konunun büyütülecek bir yanının olmadığını ifade ediyordu…
Olaydan beş gün sonra dönemin Başbakanı Hakkı Atun,
“St. Barnabas Manastırı’nda meydana gelen olayla ilgili olarak gerekli araştırma ve inceleme yapılmış ve olayın güvenlik güçlerimizin aldığı ciddi bir ihbar üzerine gerçekleştirilen bir operasyon olduğu belirlenmiştir” açıklaması yaparak olay kapatılıyor…
Yenidüzen gazetesindeki yazıları ile tüm bu olayların üzerine giden, soran, sorgulayan gazeteci Kutlu Adalı bu yüzden “Derin Devletin” hedefi haline geliyor… Dönemin Sivil Savunma Teşkilat Başkanı Albay Galip Mendi tarafından da tehdit ediliyor…
Birileri bir yerlerde toplanıyor, oturuyor, konuşuyor ve kendilerini allah yerine koyup,Kutlu Adalı’nın öldürülmesine karar veriyor, adını da “Devlet için” koyuyor…
Kutlu Adalı’nın öldürülmesi için Nisan 1996’da Korkut Eken, Atilla Peker ile Kıbrıs’a geliyor, Korkut Eken’in çantasında Uzi marka suikast silah vardır…
Sivil Savunma Başkanı Albay Galip Mendi ekibi karşılıyor, onlara St.Barnabas baskınında da kullanılan beyaz renkli Reno Toros arabayı tahsis ediyor…
Kutlu Adalı takibe alınıyor ve evinin çevresinde birkaç kez keşif yapılıyor, sonra suikast bir nedenle iptal ediliyor…
Birkaç hafta sonra, 26 Nisan’da Abdullah Çatlı, “Mehmet Özbay” sahte kimliği ile Kıbrıs’a geliyor, Ercan Havaalanında VIP’te karşılanıyor ve TAJ 150 plakalı Mercedes taksi ile Jasmine Court otele gidiyor…
Jasmine Court otelin 424 nolu süitinde 5 gün kalıyor, saatler süren telefon görüşmeleri yapıyor, bu görüşmelerden biri tam 5,5 saat sürüyor…
Bazı görüşmeler yapıyor, ziyaretlerde bulunuyor, hatta bir iddiaya göre Girne Polis Müdürlüğünde bazı kişileri sorguluyor… O dönem Palm Beach Otelin kumarhanesini işleten “Las Vegas Ltd’in” yüzde 50 hissesini bir arkadaşına aldırtıyor ve 1 Mayıs 1996’da Kıbrıs’tan ayrılıyor…
Peki Abdullah Çatlı’nın Kıbrıs’taki uçak ve otel giderlerini kim ödüyor…???
OYAK Turizm, yani Ordu Yardımlaşma Kurumu, kapiş…???
Aradan iki ay geçiyor, Abdullah Çatlı 5 Temmuz 1996 tarihinde, yani Kutlu Adalı cinayetinden iki gün önce, Mehmet Özbay veya Hasan Kurtoğlu sahte kimliği ile tekrar Kıbrıs’a geliyor…
İki gün sonra, 7 Temmuz 1996 gecesi gazeteci Kutlu Adalı evinin önünde öldürülüyor, bulunan mermi kovanları Uzi marka silahı işaret ediyor… UZİ 1…
Abdullah Çatlı olaydan sonra, 13 Temmuz günü sevgilisi Gonca Us ile adadan ayrılıyor…
Aradan 15 gün geçiyor, “Kumarhaneler Kralı” diye anılan Jasmine Court otelin de sahibi Ömer Lütfü Topal, 28 Temmuz 1996 gecesi İstanbul’da evinin önünde arabada öldürülüyor, olay yerinde Uzi marka silaha ait boş bir şarjör bulunuyor… UZİ 2…
Aradan üç ay geçiyor, 3 Kasım 1996’da ünlü Susurluk kazası meydana geliyor…
Kazada, arabada bulunan Abdullah Çatlı, sevgilisi Gonca Us, Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ ölüyor, arabanın sahibi DYP Şanlı Urfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtuluyor…
Arabadaki “Mafya-Emniyet-Siyaset” üçgeni büyük bir skandala sebep oluyor, bagajda Uzi marka silahlar bulunuyor… UZİ 3…
Dönemin Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, TBMM Susurluk araştırma komisyonuna verdiği ifadede şöyle diyordu, “Uzi marka silahı Türkiye’de sadece özel harekatçılar kullanır”… UZİ 4…
Ne Kutlu Adalı cinayetinde, ne Ömer Lütfü Topal cinayetinde kullanılan, ne de Susurluk kazasında arabadan çıkan Uzi marka silahlara balistik raporu alınmıyor, inceleme yapılmıyor…
Film gibi geçen tüm bu olaylar tam sekiz ay sürüyor, Türkiye ve Kıbrıs sekiz ayda tepetaklak oluyor…
Sonuç mu…???
Siz parçaları birleştirip bir sonuca ulaşın, yoksa bu cinayet Anavatana(!) ve yavrusuna kalırsa incir ipi gibi UZİ’yip gider, zaten şimdiden 25 yıl geçti…
Tek istediğimiz Kutlu Adalı için ADALET….