Köşe Yazarlarımız

Web3 faşizmi




Teknolojik merkeziyetsizlik, toplumsal yapıda güvencesizlik doğurunca, kurdun dumanlı havayı sevmesi gibi ‘devlet, ulus, otorite, düzen, disiplin’ nidalarıyla faşizm yeniden sahneye girdi.

Derin teknolojik değişimler ve o değişimlerin sosyal yaşamdaki etkileri, peşinden faşizmi de sürüklemiş. Örneğin, Henry Ford’un öncülüğünü yaptığı, üretim bandının uygulamaya konmasını içeren ve Fordizm olarak anılan üretim sistemi…

1920’li yılların başında uygulamaya konan yöntem, bilindiği gibi vasıfsız işçilerin bir üretim bandı oluşturduğu, kitle üretimi ve kitle tüketimi üzerine kurulu bir sistemdi.

Her bir işçi, üretim bandında çok küçük ve vasıfsız bir işle görevlendirilmişti, bütünün ne olduğu konusunda bilgisizdi.

Fordizm, kapitalist endüstrileşmenin radikal adımıydı…

Teknolojideki değişim, yaşamı ve yerleşik değerleri de derinden değiştirince, buna uyamayan yorgun ve çaresiz kitleleri, hamasi bir propagandayı çözüm gibi sunan faşizmin tuzağına düşürebildi…

***

Bugün durum ne?

İnternet 2000’li yılların başından hatta 90’ların sonundan beri yaygın olarak kullanılıyor.

2010’lu yıllar ise sosyal medyanın hayata derinlemesine nüfuz ettiği dönem oldu. Bu dönem Web2.0 olarak adlandırılıyor. Adeta habersiz geçti…

Ancak…

“Milyonlarca insanın kullandığı en temel uygulamaların tek kontrolünün bu tekel firmalarda olması, verilerimizin sürekli olarak bilmediğimiz organizasyonların ellerinde dolaşması ve bu konularda kullanıcı olarak bir söz hakkımızın olmayışı ise bizi bir diğer internet arayışına götürdü: Web3”

***

Bugünlerde Web3 gündemde.

Web3 ne?

“Web3 kavramının temelinde merkeziyetsizlik veya merkezi olmama kavramı yatar.

Genel olarak baktığımızda Web3: Üzerinde yapılan tüm işlemlerin herkes tarafından doğrulanabilir olduğu, merkeziyetsiz, kendi kendini yöneten, manipüle edilemez, dağıtık ve kontrolü tek bir kurumda olamayan interneti ifade eder.”

Merkeziyetsiz bir kuantum teknolojisi, atomize bir toplumun da ateşini yaktı…

***

Atomizasyon, sıvı ve gazların bir basınç altında mikron boyutunda küçük zerreciklere ayrılması işlemidir.

Hayattan korkmayan, güvence arama ihtiyacı içinde olmayan bireyleri doğuracak bir teknolojik atılım, henüz yeterli yetkinliğe ulaşamamış geniş kitleler için belirsizlik, güvencesizlik doğurdu.

Dijital çağın çok aşamasındaki gelişmelerle yerleşen “güvencesizlik ve güvencesizleşme” eski toplumsal yapıları parçalamış, sosyal sınıfları farklılaştırmıştı. Sanayi döneminin yerleşik kalıpları buharlaştı.

Yaşamı kontratsız, güvencesiz, belirsiz ortamda sürdürmek zorunda olan, teknolojik nimetlerden yararlanamayan yeni yığınsal sosyal kesime de “prekarya” dendi…

Bu dönemin yeni sosyal sınıfı “prekarya” oldu.

“İstikrarsızlık, belirsizlik, hayat üzerinde kontrol kuramama ve tabir-i caizse sürekli bir uçurumda olma hâli prekaryanın tanımını oluşturdu.

Prekaryanın kurduğu tüm toplumsal ilişkiler -ailesiyle, arkadaşlarıyla, iş yeriyle, siyasetle- güvencesizlik temelinde yükseldi… Prekarya güvencesizlik ve belirsizlik içinde doğdu, onunla yoğruldu.”

Güvencesizlik de neredeyse yeni yaşamın rengi haline geldi

***

“Etrafımızdaki her şey hızla değişirken emeğin aynı kalması mümkün mü?

‘Orak ve çekiç’in yerinde artık POS cihazları ve bilgisayarlar var.

1 Mayıs afişlerinin vazgeçilmezi olan demir döven işçiler ve başı baretli, yüzü isli madencilerden çok daha fazla sayıda emekçi alışveriş merkezlerinde, hastanelerde, bankalarda, okullarda, otellerde ter döküyor.

Mesela kayıtlı motorlu kurye veya çağrı merkezi personeli sayısı Türkiye’nin en büyük sanayi grubu olan Koç Topluluğu’nun toplam çalışanı kadar.”

***

Sosyal ve toplumsal güvencelerin parçalanması, ağır bir yoksullaşmayı ve çaresizliği de beraberinde getirdi.

Öfkeyi de çoğalttı.

“Kayıtlı işsiz sayımız neredeyse 4 milyon kişi.

İş bulmaktan ümidini kesenleri eklersek bu sayı iki katına çıkıyor.

Üstelik her sene 1 milyon arkadaşımız çalışma çağına giriyor.

‘Ne okulda ne evde’ gençlerimizin sayısı 6 milyona yaklaştı (18-29 yaş arasındaki üç gençten biri).

O kadar ki, artık ‘ev genci’ diye bir tabirimiz var.

Çalışma çağındaki on kadından ancak üçü iş hayatında.

Yani, çalışmayan kadın nüfusumuz Yunanistan’ın iki katı kadar: 24 milyon!”

***

Pandemi dönemi, topluma prekaryalaşmanın önemini ve niteliğini moto- kuryeler üzerinden gösterdi.

Atomize hale gelen bu emekçi kesim olmasa toplumsal yapı neredeyse kendini idame ettiremeyecekti.

Yok sayılan ve sefalete mahkûm edilen yığınların yaşamı taşıdığı, toplumun bilincine yansıdı.

***

Teknolojik merkeziyetsizlik, toplumsal yapıda güvencesizlik doğurunca, kurdun dumanlı havayı sevmesi gibi “devlet, ulus, otorite, düzen, disiplin” nidalarıyla faşizm yeniden sahneye girdi. Otoriter devlet anlayışı üzerine kurulu aşırı milliyetçi ideoloji iştahla dansa başladı…

***

Faşizm, otorite ve bu otoriteye itaat ile nitelenen bir sosyal organizasyon biçimi sunar.

Bireysel özgürlük karşıtıdır ve mutlak itaate dayanır.

Liberal demokrasi tek hedef haline gelir.

***

Faşizmin ekmeğine yağ süren yeni bir gelişmenin de altını çizmek gerekir…

“Sermayenin kârı maksimize etmek adına göç ile gelenleri ucuz emek işgücü olarak kullandığı bu ortamda, alt sınıfların kendiliğinden öfkesi hızlı bir şekilde göç ile gelen gruplara yönelir.

Göç hareketlerinin klasik faşizm dönemine göre çok daha yoğun olduğu günümüzde ise bu durum sermaye için kârı maksimize edebilecekleri bir alan yaratırken; emek ile sermaye arasında etnik bir hale bürünmüş bu çelişki neofaşistler için kendi ideolojik söylemlerini kuracakları bir alan olarak karşımıza çıkar.”

***

Devleti kutsayan, insanı ve bireyi dışlayan baskıcı süreç hem ivmesini artırıyor, hem de son günlerde sığınmacılar üzerinden topluma yayılıyor.

Ne olduğunu, nereye gittiğimizi ya da nereye sürüklendiğimizi hep birlikte anlamaya çalışıyoruz.

Sorulara cevap ararken, birilerinin “Web3 Faşizmini” kalıcı hale getirmeyi denemek istediğini de gözden ırak etmemek lazım.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu